Biz Kimiz?

Fotoğrafım
Birbirinden şanssız, birbirinden bahtsız, birbirinden aşık üç hatunuz açıkçası. Gün geçmiyor ki bir entrika yaşamayalım, gün geçmiyor ki kendi halimize ağlarken gülmeyelim. Hatta dedik ki madem durum böyle, başka ağlayanlar varsa açsın okusunlar bizi. Sorularını da yollamaktan çekinmesinler! Öpücükler sizlerle!

24 Ağustos 2015 Pazartesi

Her yaşımız beraber olsun mu yakışıklı?

Geçen hafta Göz'ün yaş günüydü. Dünyanın en güzel doğum gününü yaşatmak istedim kendisine. Ufak çaplı bir başarı da sağladım gibi... Nereden başlasam...

Ne bileyim ben bu kadar zorladığımı...

Sabahın köründe mini pasta siparişi verdim. Çantam zaten hazırdı. Öğlene doğru yakışıklı sevgilim hazır bir şekilde kapımın önünde bekliyordu. Mumları yaktım, çantamı aldım ve ona "İyi ki doğdun!" şeklindeki çığlıklarımla minik bir sürpriz yaptım. Dileğini tuttu, pastasını yedi ve yola çıktık. İstikamet Çeşme!


Yolda istediği müziği dinlemesine, istediği kadar hız yapmasına ve hatta makas yapmasına bile izin verdim. Sonuçta doğum günüydü o gün! Soğuk terler döktüğümü hiç çaktırmadım. Elbisemin terden bacaklarıma yapıştığını falan saklamaya çalıştım hatta kendisinden. Umarım görmemiştir. Gördüyse de hiç çaktırmadı, aferin sevgilime.


Çeşme'de önce yemek, ardından otele yerleşmek derken yolda onu sadece bir kez delirttim. Bu büyük bir başarı bence. Denize nerede gireceğimize karar vermeye çalışırken tek söylediğim "Sen karar ver."di ve en sonunda ışıklardan cayır cayır yanlayarak kalktık, sinirlenmiş meğer. Ne bileyim ben bu kadar zorladığımı... Sonrası bas bas bağırması, benim özür dilemek zorunda kalmam, onun sakinleşmesini beklerken Çeşme'yi baştan sona dolaşmamız falan...


Kıskançlıktan hediyemi geri isteyesim bile geldi.

Sonuçta denize gitmedik, otelin havuzunda yüzdük, üşüyene kadar çıkmadık hatta. Hediye olarak aldığım şort bir yakıştı sevgilime. Yemin ederim giymesin diye geri isteyesim geldi. O kadar yakıştı yani. Neyse yine sevgim kabardı, bir kıskançlık krizine girmeden mayoyu unutuyoruz... Güzelce hazırlandık, o benim makyaj yapmamı falan bekledi 1 saate yakın. Sonra arabamıza binip güzel bir meyhaneye rakı içmeye gittik. Mezelerimiz, balığımız ve rakımızla saatlerce sohbet ettik. Çocukluğunda yaşadığı kötü anılarına geldi sıra. Bir baktım benim eyeliner akıyor, ben salya sümük. Rakının etkisiyle o anlatıyor, ben ağlıyorum. Çok sevdiğim sevgilimi düşünüyorum, hak etmediğini düşünüyorum, canım yanıyor. Onun her şeyin en iyisini hak ettiğine kesinlikle eminim artık. Onu üzmemek için elimden gelen her şeyi yapacağıma o gece, o masada karar verdim ben.


Rakımız bitiyor, otelimize dönüyoruz. Yoldan biralar alınıyor tabii. Sonrası balkonda sigara-bira keyfiyle devam ediyor. Biraların neredeyse tamamını ona içiriyorum. Yoksa kusacağım çünkü. Ve koku konusunda o kadar hassas olan sevgilime bunu yapmaya hiç mi hiç niyetim yok. Derken uykum geliyor, zorla uyutmaya çalışıyorum onu. O kadar içtikten sonra kafasını yastığa koyduğu an midesi bulanmaya başlıyor. Bu sefer de sıra onu sakinleştirmekte. Zorla kusturuyorum onu, dişlerini fırçalatıyorum ve ölümcül uykuya teslim oluyoruz. 


Yok canım ne korkması...

Sabah gözlerimi onun yanında açmak... İlk onu görmek... Kokusunu duymak... Hayatın anlamını yeniden kavrıyorum resmen. Her şey sonunda olması gerektiği gibi. Ve en güzeli de gözlerini açtığında karşısında beni gördüğündeki yüz ifadesi. Mutlu! Resmen aşık olduğum adamın gözlerinde gördüğüm bu mutluluk beni kendime getiriyor. Ne uyku sersemliği kalıyor ne huysuzluk. 


İkinci günümüzü Çeşme'nin en kaliteli mekanlarından birinde yayılarak geçirdikten sonra sakince İzmir'e dönmek üzere yola çıkıyoruz. Yolda yine keyfimiz yerinde. Araba en çok ne kadar basacak diye test ediyoruz. Ben video falan çekiyorum. Yok canım ne korkması... Bir anda kendimizi evimin önünde buluyoruz. Kocaman sarılıp, doğduğu için teşekkür ediyorum ona. Ve ilk tatilimiz böylece sona eriyor. 



Hayat onunlayken neden bu kadar güzel, neden her saniye bir öncekinden daha mutlu oluyorum bilmiyorum. Tek bildiğim ona aşık olduğum. İyi ki doğdun Göz! İyi ki seninleyim.
S.

Ne var o mini etekli, minyon office girl olamadıysak?

Stajyerlik kariyerimin ikinci haftasındayım. İlk haftam bana prensesmişim gibi davranan sekreterler, lojistiğimi üstlenen patronlarla geçti. Ancak ikinci haftanın başlamasıyla beraber herkes rutinine geri döndü. Klimasız  bir odayı, çakma sarışın bir sekreterle paylaşıyorum. İki lafından birinin konusu evlenmek. Kapağı atmış eli yüzü düzgün bir çocuğa, şimdi ver elini evlilik. 

İlk günümü patron beyin odasında, klima açık ve deri koltuklarda rahat rahat bekleyerek geçirmiştim. Tam 4 saat aynı koltukta oturdum. 2 çay, 3 de kahve içtim ve hiçbirini kendim almadım. Önüme servis yapıldı. İkinci gün yemek yemem için ısrarlar yapıldı, Türk kahveleri pişirildi, erkenden çıkmama izin verildi. Üçüncü gün geldiğinde ofisten en geç çıkan kişi bendim. Ve bugün ikinci haftaya başlarken sabah kahvemi kendim yaptım, boşalan bardağımı doldurmaya üşendiğim için boş bardak yanı başımda melül melül bana bakıyor. Gelen geçen iş yaptığımı sanıyor ama yapacak işim bile yok. Normal ölçülerdeki masamı fotokopilerle dolduran sekreter kız arada bir klavyemden çıkan sesleri yadırgıyor ama ne yapabilirim ki?

Neyse ki dünyanın en minnoş sevgilisine sahibim de canım sıkıldıkça bana mesaj atıyor. Yemin ederim o olmasa bu staj çekilmez. Neyse durun bir saniye, kahvemi alayım, sonra Göz'ü anlatacağım size.

Heh, tamam, geldim. Sarışın sekreter kız beni mutfakta yakalayıp iki dakika içinde haftasonu sevgilisiyle evden çıkmadıklarını falan anlattı. Neyi kanıtlamaya çalışıyoruz birbirimize çözemedim ama ben de kendimi "Iıı biz de Göz'le işte akşam içmeye gittik."  falan derken buldum. Allah'ım sen aklımı koru! Tanımadığım kıza neler anlatıyorum ben böyle?

Göz'le ilişkimiz hiç alışık olmadığım bir şekilde yolunda gidiyor. Neredeyse 1 ay olacak, ilginç bir şekilde bende 30 gün sendromu başlamadı. Hala hiçbir şeyi batmadı mesela. "Şunu da yapmasa" dediğim hiçbir şeyi yok. Henüz. Umarım bir süre de olmaz. Çünkü sıkılmayı hiç istemiyorum. Babam bile alışmaya başladı "arkadaş"ıma. 

Edit: Bugün 44. gün ve hala yok...

S.

28 Temmuz 2015 Salı

Büyüdüğümü hissediyorum kalbimdeki sevgi büyüdükçe.

Ben nasılsam o da öyle.

Göz'ün telefonuna attığım 7. mesajın sonundayım. Nasıl delirtiyorum onu belli değil. İşi olduğu zaman telefonunu sessize alıyor, ben de bunu fırsat biliyorum. Hemen başlıyorum delirtmeli mesajlarıma. Okuduktan sonra kahkaha atarak beni aramasını seviyorum. Tabii bugün biraz abartmışım, o da sessize almayı unutmuş telefonu, sonuç olarak babası bir bakmış telefona: S.'ten 7 mesaj. Biraz dalga geçmiş bir de sevgilimle ama olsun, yine kahkahalar içinde aradı beni. Telefonu de o sihirli 11 harf-2 kelimeyle kapattı ama hiçbir zorlama his yaratmadan, sadece içinden geldiği için.

Yanında sonsuz bir huzurda oluyorum. Denize gidiyoruz mesela, saatlerce şezlongta yayılıp sohbet ediyoruz. Acıktığımı anlıyor, su içmeyi hatırlatıyor bana. Yola çıkmadan önce çişim var mı diye bile soruyor. Gerçi bunu büyük ihtimalle yoldaki ilk petrol istasyonunda durmamak için yapıyor ama olsun.

Arabam olmadığı günlerde kapımdan alıyor, kapıma geri bırakıyor. Kendi arabası olmadığında rahatça söylüyor, "Bugün sendeyiz hatun." diyor. Oturuyor sağ koltuğa, babam gibi direktifler veriyor ben araba kullanırken. O kadar keyif alıyorum ki o böyle kocaman bir adam gibi davranınca. Daha da büyüdüğümü hissediyorum. Ben büyüdükçe kalbim de büyümüş meğer. Çok farklı seviyorum onu. Kaçma gereği duymuyorum hiçbir şeyinden. Rahatsız olduğum bir özelliği olduğunda yüzüne vurmuyorum, kurtulmasını beklemiyorum. "O da böyle." diyorum, "Ben nasılsam o da öyle.".

Zira kendisi yürek yemiş gibi hareket ediyor.

Eli titriyor telefonum her çaldığında. Merak ediyor ama soramıyor, çekiniyor sınırlarımı aşmaktan. Dün mesela. Araba kullanırken mesaj gelince ondan rica ettim bakmasını. Annemdi. Başka okunmamış mesajlar da vardı telefonumda. Mesela Köpekli'nin yarın taşınacaklarını söylediği mesajı vardı. Ben bu mesajın geldiğini Göz'e ayrıca belirtme gereği duymamıştım ama gizlememiştim de. Sesi değişti bana mesajları okurken. Anneme cevap yazdı sonra bıraktı telefonumu. Otoban boyunca konuşmadı, içinde patlayan bombaları sindirdikten sonra başladı yeniden konuşmaya. En sonunda ben telefonuma istediği gibi bakabileceğini, gerçekten her şeyimi onunla paylaşmaya hazır olduğumu söyledim. Gerçekten içimden geçen de buydu. Hala öyle. Zerre pişman değilim ona bu kapıyı açtığım için.

Çirkin'i ve hikayesini en çirkin noktalarına kadar biliyor artık. Anlatmak zorunda kaldım. Çünkü AySurat Göz'ü kovalamaktan vazgeçmedi. Duruyor duruyor bir yerden takip ediyor. Göz sonunda patladı "Canıma tak etti artık, ne inatmış bu kız." diye. Haklı. Çok haklı.

Diğer yandan Göz'ün eski sevgilisi, kendisine Yürek adını uygun gördüm zira yürek yemiş gibi hareket ediyor, beni her yerden eklemeye başladı. Aynı anda kız Whatsapp grubundan olduğunu tahmin ettiğim arkadaşları da hunharca takip isteği yollamaya başladı bana. Reddettiğim, engellediğim kız sayısının haddi hesabı yok. Fenomen oldum resmen.

Onunla olmak bu sıralar her şeyin önünde benim için.

Ben kızla konuşma kararı aldıkça Göz beni durduruyordu. Duymamdan korktuğu ne var diye de düşünmedim değil açıkçası. Sonrasında attıkları salak tweetlere dayanamayan Göz, Yürek'i aradı ve olanlar oldu. Yürek birkaç kez tehdit edildi falan Göz tarafından. Mesajları benim okuyacağımı tahmin eden Yürek, bana çirkin demeye kadar varan mesajlarıyla seviyeyi iyice düşürdü ve en sonunda Göz'ü sinirden naralar atacak raddeye getirdi. Onun beni sakinleştirmesi gerekirken türlü şebekliklerle ben onu sakinleştirir oldum. Neyse ki konu akşama kadar uzamadı ve yemeğimizi huzurla yiyebildik.

Dünkü huzur dünde kalır diyerek bugün de sırf can sıkıntısından azıcık olay çıkardım. O da meğer benim olay çıkardığım konuda bana bir şey teklif edecekmiş de istemezsem ama onu kırmamak için tamam dersem diye tereddüt ediyormuş. Bütün günü çalışarak geçiyor, o yüzden de yarınki işlerini hallederken benim de onunla gitmemi isteyecekmiş. Hem şehri de çok iyi bilmiyor, geçen sene taşınmışlar buraya. Öyle olunca benim engin yol bilgimden yararlanmak istemiş. Ben tabii ki kabul ettim bunu. Çünkü hem yarın tamamen boşum hem de onunla olmak bu sıralar her şeyin önünde benim için. Yarın erkenden kalkıp koşuşturmacaya başlayacağız da hadi bakalım.


Her şey bir yana bu olaylardan çıkardığım bir ders var ki stalklayan değil stalklanan kazanıyor bu dünyada.
S. 

23 Temmuz 2015 Perşembe

Sevmeye başlıyor, hissediyorum.

Göz ile ciddi ciddi birlikteyiz. Öyle ki artık çeşitli fonksiyonlarıma veda etmiş durumdayım. Kimse gözüme farklı gözükmüyor, Göz hariç. Gerçi onun da gözlerinin içine 5 saniyeden fazla bakamıyorum, fazla korkunçlar çünkü. Neyse ki benim bakamadığım gözler bana en anlamlı şekilde bakıyor. Bu yeter bana.

6 gün ayrı kaldık. Daha ilk saniyesinden itibaren telefonda konuşmaya, mesajlaşmaya ve yakınmaya başladık. Ben evden 10 günlüğüne uzakta olacaktım, o da 7. Sonuç olarak o 3. günün sonunda döndü, ben de 6. günün. Ve bugün akşam o beklenen buluşma yaşandı. Günlerdir her saniye mesajlaşıp, telefonda konuşup, gülüp eğlendikten sonra bu akşam kollarındaydım. Bana ilk sarıldığı an dünyam aydınlandı, tüm o yorgunluk, bıkkınlık bir anda yok oldu. Özlemiştim.

Mesela şu an da özlüyorum. Eve döneli 1.5 saat oldu, telefonu da az önce kapattık ama ne olursa olsun konuşacak bir şeyler bulup birbirimizi arıyoruz. Dün mesela, işi vardı, tam 1 saat yazamadı. Derken bir anda beynim alarm verdi, ben ona mesaj atarken bir baktım ki o beni arıyor. 3 saat sonra yine aynı şey oldu. Hep karşılıklı oluyor, çok tatlı. 

Korkunçlu bir şey tabi ki oldu! Dün akşam oturuyoruz, Göz bana twitter'dan bir şey gösterirken bir baktık ki takip isteği var. Kim, tahmin edin. Evet, tabi ki Aysurat! Durumu açıklamıştım, kim olduğunu da söyledim, konuyu uzatmadan kapattık. Hiçbir şey yapmamaya razı oldu sanırım. Ya da en azından ben öyle umuyorum. Ama sen benden hala ne istiyorsun be kadın? Canımı bir tek Göz'le yakabileceğinin farkında, bunu kullanıyor. Sanıyor ki ben onun canını bilerek yaktım. Ah be güzelim, ne alakası var? Göz'ümü rahat bırak!

Bugün yine çok güzel vakit geçirdik Göz ile. Böyle evde otururken telefonuma gelen "20 dakika sonra gelip alıyorum seni" mesajı zaten dünyaya bedel. Bir de usulca evime kadar gelip, beni alıp şehrin belki de en huzurlu yerlerinden birine götürmesini hiçbir şeye değişmem. Soğuk biralarımızı deniz kenarında keyifle içtik, güzelce sohbet ettik ve hiçbir huzursuzluk yaşamadık. Artık sahilde arabamızı çekip keyif yaptığımız ve "Bizim yer" dediğimiz yerimiz bile var. Resmen iyi bir çift olma yolundayız.

Aylar, belki yıllar sonra ilk kez çetrefilsiz, huzurlu, doğru bir ilişkinin içerisindeyim. İçimden geldiği gibi davranıyorum, içimden geldiği gibi sevmeye başlıyorum onu. Hak ediyor da bu sevgiyi. Beni her halimle sevebiliyor. Mesela dün tatil dönüşü, bitik haldeyken yalnızca duş alıp gidiyorum yanına ve o beni koklayarak öpüyor. "Nasıl güzelsin sen" diyor şiş göz altlarıma rağmen. Sevmeye başlıyor o da beni, hissediyorum. 

Bu kez bir neden yok ortada sevmemek, sevilmemek için. Tüketmeden yaşamak elimizde bu kez.
S.

13 Temmuz 2015 Pazartesi

"One leads another" der sevgili Amerikalı amcalar.

İçkilerin biri bitiyor, diğeri balşıyordu.

Cool'la aramızda hiçbir şey kalmadığını netleştirdim birkaç gün önce. Gereken buydu sonuçta. Ama hikayenin bir kısmını bugüne saklamıştım. O yüzden geçtiğimiz haftaya geri dönüp soluğu Esmer'in doğum günü partisinde alıyoruz:

İlk önce bir arkadaşımızın evinde toplandık ve herkes orada hazırlandı parti için. Biz de Cool'la bahçede oturuyoruz, Esmer'in arkadaşları falan var yanımızda. Aralarından biri, Göz diyeceğim kendisine çünkü dünyanın en güzel mavi gözlerine sahip kendisi, beni birkaç hafta öncesinden beri Esmer'e sorup duruyordu, illa tanışmak istiyordu falan ama sonuçta Cool'la konuşuyordum ben. 

Nitekim o akşam Göz benimle sessiz ama hoş bir elektrik yakalamayı başardı. Çok konuşmadan, yalnızca kaçamak bakışlarla idare etti. İlerleyen saatlerde, aşırı alkol kullanımının zararlarının birincil kanıtı olarak kafası bir dünya vaziyette sohbete başladı benimle. O kadar tatlıydı ki. O fırlama görüntüsünün altında duygusal bir adamın yattığı her halinden belliydi. Neyse içkileri biri biterken diğeri başladı, "One leads another." hesabı. Ve Göz körkütük sarhoş oldu. Gecenin geri kalanında teknenin kamaralarından birinde sızmış vaziyetteydi.

Sıska umutlanmıştı bir kere ve ertesi gün Esmer'in hayatı zindana dönecekti.

Dönüşte kendisini eve bırakmak suretiyle biz gecemize devam ettik tabii. Sabah eve döndüğümüzde ölümüne uyuyordu. Herkes bulduğu ilk yerde uyudu, ben de bana tahsis edilmiş odamda yalnız başıma. Eve dönüş yolundayken Göz'ün yakın arkadaşlarından Sıska bana bayağı bir yanladı. "Sen neymişsin be!" diyeceksiniz kesin ama ben bile inanamıyordum bir anda bu kadar erkeğin benden hoşlanmasına. Nitekim ben Sıska'yı kırmadan, kibarlığı elden bırakmadan gayet arkadaşça davrandım ona. En azından ben öyle olduğunu düşündüm. Ama Sıska umutlanmıştı bir kere. Ertesi gün Esmer'in hayatını zindana çevirecekti. 

Ertesi sabah aşağıdan gelen tıkırtılara uyanıp susadığımı fark edince kendimi alt katta buldum. Göz elinde bir bardak suyla bana bakıyordu. "Susadım da..." deyince hemen bir bardak da bana uzattı ve beraber ilk suyumuzu yudumlamaya başladık. Sonrası biraz sohbetin ardından ben uykuma döndüm. Ama ilk gördüğüm an aklımın bir köşesine kazındığını söylemekten çekinmiyorum.

Günler benim Cool'dan ayrılmalarımla geçerken, bir başka evrende Göz, Sıska ile kavga ediyordu. Sıska benden çok hoşlanmıştı ve madem kendisi sahip olamıyordu, arkadaşı da sahip olmamalıydı. Ben bu tartışmaların gizli şahidiydim. Esmer her fırsatta bana durumu anlatıyordu çünkü. Ve bu sırada diğer bir evrende de biz Göz'le sürekli Snapleşiyorduk. Cool'la konu tamamen kapanmış, içim rahatlamıştı.

Canımın yanması bile korkutuyor onu.

Hoop, sizi iki gece öncesine alıyorum. Bütün gün hunharca bira içen Göz, gece yarısından yalnızca birkaç dakika sonra beni arayıp, uykumdan uyandırıp tam 1 saat boyunca benimle konuştu. Sıska'yla aralarında geçenlerden tutun da bana karşı hissettiklerine kadar her şeyi anlattı. Ve bunun yanı sıra benden özür diledi, Sıska'yla bu konuların içine beni dahil ettiği için. Sonrasında ikimiz de konunun netliğinden emin olup kendimizi uykuya teslim ettik. Sanırım yavaş yavaş bir ilişkinin iki tarafı olmaya doğru gidiyoruz.

Çok keyifli, çok eğlenceli ve bolca ortak noktamızın olduğuna şahit olabileceğiniz sohbetler geçiyor hep aramızda. Bir yerimi çarptığım an, benden çok kaygılanıyor, canımın yanması bile korkutuyor onu. Görüşmek istediğini söylerken çekinmiyor. Biliyor musunuz, ben de çekinmiyorum. Hem de hiç! Bu sabah görüşmek istediğimi rahatça söyledim mesela. Ayrılalı yalnızca birkaç saat oluyor hatta. Akşam yine beraberiz. Sıkılmaktan korkmuyorum ilk kez. 

CD'lerindeki Yıldız Tilbe parçalarından ve her fırsatta arabayı yanlamaya çalışmasından da anlayabileceğiniz üzere G. için ideal bir enişte adayı kendisi. Duygusallığı da Çok Yiyen'den onayı almıştı. Esmer desen en yakın arkadaşı zaten. Son olarak Sarı da tipine onay verdiğine göre herkes için hayırlı bir sevgilim oldu galiba.
S.

8 Temmuz 2015 Çarşamba

Banliyöyü sevdiğimi söylersem derhal kliniğe kapatın beni.

Neyse ki gecenin kalanını hatırlayamayacak kadar içmiştim.

Pazar günü Esmer'in doğum günüydü. Kalabalık bir grup, gece tekneyle açıldık, içtik dağıttık. Grubumuz çok eğlenceliydi. Tek bir kişi hariç: Cool! Evet, şaşkınsınız anlıyorum. Cool da geldi. Ertesi sabah işe gitmesi gerektiği halde geldi hem de! Tek bir derdi vardı, o da beni teknede tanımadığı insanlarla yalnız bırakmamak. Halbuki Esmer benim kaç senelik arkadaşım, diğer yanda sevgilisi, ablası, Sofistike falan herkes oradaydı. 

Hatta hazırlanmak için eve gittiğimizde Esmer'in erkek arkadaşlarını işaret ederek "İyi ki gelmişim, gözüm tutmadı bunları." dedi. Resmen patavatsız! Eğlenmek desen, onda da pürüz çıkarıyor. Müzik fazla geliyor, dans gereksiz geliyor, fotoğraf çirkin geliyor ona. Artık "Ogk!" dedim yani. İçtiğim içkinin miktarına karışıyor, "Başka içmek yok." diyor, elimde bardak görünce surat yapıyor. Neyse ki gecenin kalanını hatırlayamayacak kadar içmiştim, fazlasına gerek kalmadı. En son hatırladığım teknenin burnunda kavga ettiğimiz. Esmer'in sevgilisine gidip "Artık dönelim, sıkıldım şunun triplerinden, burdan Otto'ya geçeriz." bile demişim. Nitekim dönünce de onu evine yolladım biz de eve geçeceğiz diyerek. 

Sensin gereksiz.

Gece nerede kalacağıma da ayrı dertlendi. Daha gram alkol almamışım, başım çatlıyor, gelmiş bana "Seni de gece eve bırakacağım." diyor. "Anlatamıyorum galiba, hepimiz Esmer'in sevgilisinde kalacağız." diyorum, "Bu tiplerle aynı evde uyutmam seni." diyor. Yahu zaten sabah 7'de dönmüşüz eve, o kafayla kimsenin kimseyi dertlediği yok, kafasını koyacak yer bulan uyumuş. Değdi mi huzur kaçırdığına?

Ertesi sabah asıl olanlar oldu. Uyanınca Sarı'ya gittim, yazlığa. Başım nasıl zonkluyor, midem felaket. Klasik akşamdan kalma S.'im yani. Gece Cool'la çekildiğimiz çok güzel bir resim vardı, onu Instagram'a koymamla Cool'dan mesaj gelmesi bir oldu: Fotoğraf koymuşsun, gereksiz.

Gel de şimdi bu çocuğu boğma. Fotoğrafı kaldırdığım gibi, "Gereksiz olan senin bu tavrın. Ne seni gerdi bilmiyorum ama artık bir önemi de yok." dedim. Yok arkadaşım, kusura bakmayınız, ama ben hiç gelemem böyle şeylere. Kafamı dinleyeceğim, eğleneceğim, güleceğim ilişki arıyorum ben. Senin tribinle mi uğraşacağım. 10 saat sonra özür de diledi tabii, ama cidden önemi yok benim için artık.

Güneş gözlüğümü de arabasında unutmuşum. Onu almam lazım ama asla buluşmak istemiyorum. Bir şekilde bana ulaştırmalı ama nasıl? Neyse onu da o düşünsün artık. Buluşmak istemiyorum, görüşmek istemiyorum, konuşmak istemiyorum. İstemiyorum yani kısacası.

Saçlarım sodalı su yüzünden kaskatı kesildi, durumun vehametinin farkında mısınız?

Diğer yandan yazlıkçılık da hiç bana göre değil, yıllardır neden yazlığa gitmediğimi hatırladım bir kez daha. Sarı'da kaldığım 1 geceden sonra tövbe ettim. Altımızda araba yok, yakında taksi durağı yok, bakkal yok. Evde desen internet yok, klima yok, boy aynası bile yok. Ne yani ben bikinimi giyince sahile inmeden önce nasıl olduğuma bakamayacak mıyım? Böyle sessizlik benlik değil! Hele bahçe işiyle uğraşmak, asla! Alerjim var bir kere benim, her yerim şişer durur. Sinekler desen en çok beni ısırır. Bir gecede 45 yerimden ısırıldım. Elim, kolum, bacağım, yüzüm, her yanım kırmızı kırmızı.  Saçlarım sodalı yazlık suyu yüzünden kaskatı kesildi, uçları çatal çatal. Durumun vehametinin farkında mısınız?

Böyle Manhattanlı hatunu Ege köyüne atmışsın gibi oldum. Ne yapacağımı şaşırdım. Mangal yakmaktan anlamam, 1 saat ateş başında bekledim, 3. saatin sonunda pişen etleri de köpek kaşla göz arasında masadan sildi süpürdü, bir geldik ki tabaklar bomboş! Rezalet haldeydik anlayacağın.

Şarap içelim dedik, o da 1 saatte bitti. En yakın market 5 yokuş uzaklıkta. Aç susuz kalırım, ölürüm de yürümem bir daha dedim. Nitekim 2. gün öğleden sonra kaçtım, geldim evime. Akşamına da hemen Esmer ve sevgilisiyle sahile indik, yürümeye. Bu sabah da kahvaltıya geldiler bana. Akşam yine sahile ineceğiz. Gerçekten 3'lü bir ilişkimiz olduğundan korkmaya başlıyorum. Ama ne yapabiliriz ki? Çok eğleniyoruz ve çok tatlıyız.

Araba, klima, internet, süpermarket ve dahası... Olmazsa olmazımsınız.
S.

2 Temmuz 2015 Perşembe

Bu ayrılık kimi ağlatır, bir daha düşün.

Sen nasıl ağlattın o koca adamı?

Hava iğrenç, evde cam açsak iliklerimize kadar üşüyoruz, açmasak havasızlık boğuyor. Temmuzun 2'sinde güneş açmıyorsa, benim gibi kıvranmaktan başka çareniz kalmıyor. Keyifsiz bir şekilde uyukluyorum sabahtan beri evde. Ne spora gitmeye hevesim var, ne dışarı çıkmaya. Sarı beni yazlığa bekliyor ama plansızlığı bu sıralar tavan yapmış vaziyette ve günlerce hunharca yorulacağımı, oradan orada koşturacağımı ve keyifle tatil yapamayacağımı bildiğim için hiç istemiyorum gitmeyi. Her istediğini o anda yapmak istemesi, bu sıralar uyguladığım hayat tarzıma hiç mi hiç uymuyor. Benim için hayat akşamları Köpekli'yle köpek gezdirerek, Cuma akşamları Cool'la buluşarak, G.'yle saatlerce dedikodu yaparak ve Esmer'le akşam kahvesine çıkarak gayet keyifli.

G.'den bahsetmişken, az önce kafamı delicesine kurcalayan bir şey oldu. Çok Yiyen, dün gece eski sevgilisiyle buluşacaktı. Hani şu Çok Yiyen'i sabah 6'da bir mesajla terk eden, başkasına aşık olan şerefsiz eski sevgilisiyle. Aylar önce ilk kez aramıştı çocuk onu. Sonunda buluşma ayarladılar ve Çok Yiyen'i intikam ateşine doğru yolladık dün gece. 

Az önce de Çok Yiyen uyanmış, mesaj atmış: Spoiler veriyorum. Ağlattım. yazmış. Ya sen nasıl bir kızsın, seni neyle beslediler, suyunun mineral dengesi mi farklı nedir? Nasıl başardın arkadaşım bunu? Sırrın ne? Ya koskoca adam nasıl ağlatılır? Ben onca şey yaşadım, Çirkin'i delirttim ama sinirden bile ağlatamadım. Ya da mesela Saftirik. Saftirik bile ağlamadı benim yüzümden. Ya da İşsiz vardı 2 sene önce. Körkütük aşıktı bana. Onu da ortada bırakmıştım, psikolojisi bozulmuştu, sakinleştirici almaya başlamıştı falan hatta benim yüzümden. Ama İşsiz bile ağlamamıştı. Sen nasıl ağlattın o koca adamı?

Şu anda Whatsapp grubumuz hunharca mesaj saldırısı altında kalıyor. Çok Yiyen yaptıklarını anlattıkça G. çıldırıyor, ben çıldırıyorum, Çok Yiyen daha çok anlatıyor. Resmen bu ikisini 1 senede kendime benzetmişim. Oh ne de güzel olmuş! Hatta öyle ki Çok Yiyen beni geçmiş vaziyette. Boynuz kulağı geçer hesabı. 

Asla geriye dönmek istemedim.

Kafamı kurcalayan asıl şey birini nasıl ağlatmamış olabileceğim değil, şu anda nasıl bu halde olabildiğim. Bunu size şöyle açıklayabilirim. Mesela 2 sene önce, İşsiz'le birlikteyken dünyanın en mutlu insanıydım. Beni zor durumda bırakmadan her türlü minik sürprizi yapan, beni her saniye düşünen, merak eden ama asla sınırlarını aşmayan bir çocuktu. Mesela bir gece canım dondurma çekmişti ama evde kalmamıştı. O zamanlar dersaneye gidiyorum, bir baktım ertesi sabah elinde dondurma, dersanenin kapısında bekliyor. Böyle bir çocuğu niye bıraktığımı sorgulayacaksınız büyük ihtimalle ama o da başlı başlına kocaman bir hikaye. Sırası gelecek. Onu bıraktığımda İşsiz müthiş bir yıkım yaşadı, korkunç günler geçirdi, aylarca atlatamadı. Ben sadece 2 gün ağladım, 1 hafta üzüldüm, sonra bitti her şey. 

Mesela Sportif vardı geçen sene. O da müthiş aşıktı. O kadar aşıktı ki kendi en yakın arkadaşıyla yakın olduğum için kıyameti koparmıştı. O yüzden ayrılmıştık hatta. Kalbimi çok kırmıştı, beni korkunç şeylerle suçlamıştı, korkunç şeyler söylemişti. Bizi barıştırmaya çalışan o malum en yakın arkadaşı olmuştu ama ben reddetmiştim. Sonuç: Her fırsatta hala mesaj atıp barışmak istediğini söylüyor periyodik olarak. Hala acı çekiyor, hala pişman ama ben olayları 2 haftada atlatıp özüme dönmüştüm.

Ya da Saftirik vardı. Saftirik'ten ayrılmamın dramatikliğini anlatmıştım. Sonrası sıfır acı çekme, anında kendimi kızların yanına atıp günler sonra ilk kez adam gibi kahkaha atmamla devam etmişti. Saftirik'ten sonra hiç acı çekmedim. Bir gün bile "Keşke barışsak." diye düşünmedim. Her gördüğümde halini hatrını sordum ama asla eskiye dönmek istemedim. 

Onun yaşaması gereken pislikleri ben yaşıyorum.

Her ilişkimden büyük bir rahatlamayla çıkmışken, Çirkin'den sonra hala bu kadar kötü durumda olmam normal mi? Göz altlarımın her sabah bir ton daha koyulaşıyor olması? Telefonumun her çalışında yerimden sıçramam? Soya soslu tavuğun bile bana onu hatırlatması? Spor salonundaki her saniyenin bana işkence gibi gelmesi? Calf çalışmam gerektiğini söylerdi hep. Sırf onun yüzünden Calf dışında her şeye çalışıyorum ama Calf, asla. Spor salonunda ağlayan kadın olmak istemiyorum çünkü.

Bazı günler o saçma rüyalardan uyanmak istemiyorum çünkü ona ulaşabildiğim tek yer rüyalarım. Dokunabiliyorum, koklayabiliyorum, hissedebiliyorum. Aylardır uğruna ağladığım her şeyi o rüyalarda yapabiliyorum. Yemekten sonra çıkan salak göbeğimi sevebilen bir adamla birlikte olmayı özlüyorum ben. Ya da bütün gün su içmediğimi bildiği için akşamları bana bardak bardak su içiren o adamı. Ya da tokalarımı, güneş gözlüğümü saklayıp sonraki gün beni bir daha görmek için bahaneler yaratan adamı. Mutfak dolaplarında ilaçlarımı bırakabildiğim, sırf onun gibi kokayım diye üstündeki tişörtü çıkarttırıp giydiğim, ders çalışırken benimle konuşamayacak olsa bile elime bir kitap tutuşturup beni oyalayan ve saatlerini benimle aynı odada geçirmek için can atan o adamı özledim. 

Kızgın haliyle bile sevdiğim o adam, benim özlediğim her şeyi yalanların içince yüzerek yaşatmış oysa bana. Gözünü bile kırpmadan, ardını düşünmeden söylediği yalanlar beni bu hale getiren şeyler aslında. Onun çekmesi gereken acıyı ben çekiyorum, onun akıtması gereken gözyaşlarını ben akıtıyorum, onun yaşaması gereken pislikleri ben yaşıyorum. O mutlu.


Ama bir sabah uyandığımda artık acı çeken ben olmayacağım. O güne kadar da her gözyaşım, zamanında açamadığım gözlerim yüzünden aksın.
S.

1 Temmuz 2015 Çarşamba

Vicdanım olduğunu anladım sayende, teşekkür ederim.

Beraber geçirdiğimiz 3 dakikanın 2'sinde kızıyordu bana.

Dün gece Sarı'yla film falan izledik. Her türlü aşk nüansında aklıma Çirkin'in gelmesi, filmin yarısından fazlasında gözümü uzaklara dikmeme sebep oldu. Uyuyamam sanıyordum ama bebek gibi uyumuşum. Rüyamda Çirkin'i görmem sayılmazsa tabii. 

Her zamanki gibi kızgındı rüyamda. Normal yüz ifadesini bile hatırlamıyorum desem abartmam durumu. Son 2 aydır 3 dakika geçirdiysek beraber 2'sinde kızıyordu bana. Hatta son buluşmamızda sinirle yanından fırlayıp tuvalete gitmiştim, salak kızın teki yüzünden elimi kapıya sıkıştırınca da gözlerimde yaş gelmişti. Vay efendim niye dikkat etmiyormuşum diye bile azar işitmiştim. Aynı gün, arabanın klimasını açtım diye, erken sinyal verdim diye, açık renk güneş gözlüğü taktığım için de azar işitmiştim. Ama o kadar alışmışım ki hiç koymuyordu artık. Durum böyle olunca, aşık olduğun adamın yüzünü sadece çatık kaşlar ve yarı açık, ifadesiz bir ağızla hatırlarsın. Prenses burnu, yumuşacık sakalları, bebek gibi pürüzsüz olan cildi hiç gelmez gözünün önüne.

Bir çarşamba sabahı, önceki gün hem delicesine hastalanmış hem de Sarı uğruna bütün alışveriş merkezini 5 saat dolaşmış vaziyette bir de akşam şarap falan içmişken, salak rüyalarla uyandım. Üstelik Cool'dan "Nasıl oldun?" mesajının sesine uyanmış olmama rağmen yine buruk bir gün olacak gibi gözüküyor.

En azından onlar konunun kapandığını düşünüyor.

Ne yalan söyleyeyim, yaktım bir sigara bu sabah. Yaktım ve anlatmaya başlıyorum. Ortalama insanlara yakın ölçüde bir kalbim olduğunu fark ettiğim günler yakındı çünkü.

Çirkin'in sevgilisi olduğunu öğrendiğimden beri her gece aynı rüya: Önce ben Çirkin'in göğsünde yatıyorum. Sonra rüzgar esiyor, perde açılıyor, gözlerim kamaşıyor, yeniden görmeye başladığımda Çirkin odanın kapısında yine çatık kaşlar, kısık gözler ve her an bağırmaya hazır duran gergin dudaklarıyla bakıyor bana. Sonra elini arkasında görmediğim birine uzatıyor ve gidiyor. Aylarca aynı rüyadan uyandım gecenin bir yarısı. 

Rüyanın arka yüzünde yatan nokta şu: Çirkin'in sevgili olduğunu öğrendiğim ve Ay Surat bir şeylerin farkına varmaya başladığı günlerden sonra Çirkin iyice sinirli bir adam olmaya başlamıştı. Haklıydı çünkü kendi yaptığı yanlışın faturasını yıkabileceği bir tek ben vardım ve tabii ki hakkını benden yana kullandı. Çocuk oyununa çevirdi, kontrol kendisinde olsun istedi ve ben ya da Ay Surat, ikimizden biri bu konuyla ilgili bir hamle yaptığımız an sinirini, nefretini ateş gibi püskürttü hep yüzümüze.

Tam rüyalar bitti derken bu sefer de "Ben her şeyi anlatacağım." tribim başlamıştı. Çünkü Çirkin'le son telefon konuşmamız onun beni "Hele bir Ay Surat'a bir şey anlat, bak bakalım ben neler yapıyorum." diye tehdit etmesiyle tamamlanmıştı. Bir şey yapamayacağını biliyordum. Aslında ben de anlatamayacağımı düşünüyordum ama gün geçtikçe büyüyen vicdan azabı hayatımı karartmaya başlamıştı. Her gün aptal aptal içki içen, gece uyuyamayan insanlara dönmüştüm. Tek problem, normal insanlar bu dönemlerinde kilo verirken benim kilo almamdı. Neyse onu da çözüyoruz yarın sabahtan itibaren.

Önce yüz yüze konuşmayı planlarken, bir sabah aniden karar değiştirip uzun ve güzel bir mesajla işi sonlandırmaya karar verdim. Mesajı ancak akşama doğru gönderebildim. Cevabı da sabah geldi. Her şeyi biliyormuş zaten, boşuna yazmışım, Çirkin benden faydalanmış, Çirkin'den korkacakmışım. Hiçbirine inanmadım tabii ki. Sonra bir girişimde bulunup bana Çirkin'in telefonundan mesajlar falan attı. Ama o da amacına ulaşamadı. Sonuç olarak konu ebediyen kapandı. Ya da en azından onlar işin böyle olduğunu düşünüyorlar. Çünkü malum, artık hikayemizi siz de biliyorsunuz. 


Hiç bitmesin istedim. Öyle sığındım, öyle güvendim ki her yalanına gözüm kapalı inandım. Hala reddediyor kalbim. Ama artık beynimi sudan çıkardım yanımda taşıyorum ki yolda karşılaşırsak en azından bir parçam seni sevmeyi reddetsin.
S.

28 Haziran 2015 Pazar

Bana kör kütük aşık olunmasından hoşlanmadığım konusunda hemfikiriz sanırım.

Takılın istediğiniz kadar, bana ne?

Cool dün gece dışarı çıktı. Misler gibi de haber verdi "Biz Uyuz'la dışarı çıkıyoruz, haberin olsun." diye. "Tabii" dedim "Cool çocuk, iyi eğlenceler size." nasıl da hoşgörülü bir şekilde. Gerçi aksini hissetmediğime emin olabilirsiniz. Çıksın, eğlensin, kopsun, etsin, yaşasın hayatını. Koca adam sonuçta. Ben nasıl her hafta sonu dağıtıyorsam o da arada bir dağıtabilir. Arada bir ama.

Ben en başından beri böylesini tercih ettiğimi söyleyip durmuyor muyum sanki? Saftirik'le birlikteyken, her sabaha romantik günaydın mesajlarıyla uyanırken, her gece dışarı çıksa da ben kafamı dinlesem diye dua etmiyor muydum? Ediyordum. 3 aylık birlikteliğimizde hepi topu 2 kez gece çıkmıştı. Birinde G. de vardı yanında. Ne çapkınlık, ne fırlamalık ama. Diğer çıktıklarında da gecenin bir yarısı arkadaşı beni aramıştı, "Biz sabahlayalım diyoruz ama Saftirik senden izin alamaz diye hayır diyor" demişti. Ne utanmıştım. "Tövbeee! Ne izin alması yahu? Takılın istediğiniz kadar, banane? Başınıza iş açmayın başka da bir şey istemem." demiştim. Samimiydim de.

Gece 2'de Uyuz bana mesaj atmış "S., Cool'un şarjı bitti haberin ola." diye. Dak bu yeter işte bana. Ama saat akşam 6 olmuş, bir mesaj at değil mi? Cool işte. COOL.

Normalde olsa rötar yapacak uçak bu kez saatinde İzmir'deydi.

Saftirik sınıf arkadaşımdı bu arada. Bir gece kulübünde bölümden kalabalık bir grupla eğlenirken sevgili oluvermiştik. Saftirik aylardır bana aşıkmış ama utangaçlığından yanımdan geçerken selam bile vermiyormuş. İlk konuşmamızda bana yazdığı mesajları görseniz kendisine neden Saftirik dediğimi anlardınız. Bir gece de parti biletlerini almak için kapıya geldiğinde körkütük sarhoştu. G. kendini tutamamış, suratına kahkaha atmıştı. Şimdi en yakın arkadaşlar bu arada ama olsun, o zaman gülmüştü.

Saftirikle birinci ayı devirmemişiz o zaman, o kalktı İstanbul'a gitti. Hepi topu 4 günlüğüne. Tam gitmeden önce tabi ki kavganın patlak vermesine sebep oldu falan. G.'de kalmıştık, sabah da kahvaltı ediyoruz, almış benim eski Facebook konuşmalarımı okuyor. Çirkin'le beni tanıştıran çocukla konuşmalarımız falan, hepsini. Bir sinir krizi geçirdi ki sormayın. G. bir elinde Nutella'lı ekmek, diğer elinde çay bardağı, bizi izliyor resmen. Neyse kalktım, giyindim, çıktım evden. İşte o gün G. ile Saftirik'in kanka olmalarının sebebidir. İyi bir şeye vesile olması gözlerimi yaşartır arada.

Neyse öyle, böyle derken barıştık telefonda. Gitti İstanbul'a. Daha 2. gecesiydi, telefonu sessizde, uyuyakalmış. Bana da çıkacağını söylemişti gece. E ben de meraklandım. Biekaç mesaj attım, sonra da "Umarım başına bir şey gelmemiştir, sadece telefonu evde unutmuşsundur." dedim. Biraz da bilerek yapıyorum, sabah biraz şımarabileyim, o da özür dilesin falan diye.

Sabah uyanıyorum. Telefonumda 18 cevapsız çağrı. 76 mesaj. Mesajlara sondan başa doğru göz gezdirirken "Artık aynı şehirdeyiz." mesajı gözüme çarpıyor. Sinir krizlerim başlıyor. Ne yaptın sen, deli misin be çocuk? Uyuyakalmışsın hepi topu. Uyanıp da mesajımı görünce kalkıyor, sabahın körüne bilet alıyor, atlıyor uçağa, geliyor İzmir'e. Her seferinde rötar yapan THY de bu kez rötarsız iniş yapıyor. Allah'ım sana geliyorum! Her manyakla beni sınamasan olmaz de mi?

Ne demek evin önündeyim?

Ben bu deliyle nasıl baş edeceğim diye karalar bağlarken bir sabah da gözümü açıyorum ve telefonumda bir mesaj: "Hadi kalk kahvaltıya gidelim." Tamam, gidelim de az sabret, bari yüzümü yıkayayım. Sonraki mesajın içeriği kanı beynime sıçratacak cinsten: "Tamam sen hazırlan, ben kapının önündeyim." Ulan deli, ulan ruh hastası, sen beni evime hiç bırakmadın ki? Ne demek evimin önündesin? İzmirli bile değilsin, nereden nasıl buldun evimi sen benim? Açıklaması delirtecek cinsten: Bir gün beni eve bırakmak istemiş, olmaz demişim, o da benim ardımdan taksiye atlayıp beni evime kadar takip etmiş, apartmana girdiğimi görünce rahatlamış. 

Arkadaşım sen ne tür bir manyaksın? Evdekilere de çaktıramıyorum, çıktım cama bir baktım ki arabayla kapının önünde. Ateistliği bir kenara bırakıp bildiğim ne kadar beddua varsa okudum, durdum. O kahvaltıya da gitmedim ayrıca. Günlerce "Beni korkutuyorsun." dedim durdum, hem de yüzüne. Bir daha yapmadı sanırım. Ya da yapmamış olduğunu umuyorum. 

Sonrası benim yavaş yavaş soğumam, bir İstanbul kaçamağı patlatmam falan şeklinde devam etti. Sabahki dersi kaçırdım rötar yüzünden, kendimi Bodrum Havalimanı'nda buldum bir anda. 3 saat sonra indim İzmir'e falan derken direk okula geldim tabi. Bütün hafta sonu ben İstanbul'dayken mesajlarına cevap bile vermemiştim. Çok mutluydum, kafam rahattı, Sarı'yla gezmedik yer bırakmamıştık. En sonunda karşı karşıyaydık okulda. Oturduk, ben konuştum, o dinledi. Evime kadar beni takip eden biriyle ölsem birlikte olamazdım. Kusura bakmasındı. Bitmişti. Kabullenemedi. Sarıldı. Öptü. Durdum. Bekledim. Bitince kalktım ve gittim. 

Daha ne kadar ileri gidebilirsin acaba?

Ertesi sabah Sarı'nın mesajıyla kendime geldim. Dersteydim. Bir ekran görüntüsü uykumu açmaya yetmişti. Saftirik'in el yazısıyla yazılmış bir not, Instagram'dan yollanmış Sarı'ya. "Ben Saftirik. Numaram bu. Beni lütfen ara. S.'e söyleme lütfen." yazmış bir de. Sarı durur mu peki? Direk yetiştirdi bana.

Sakince aradım, "Sus ve dinle." dedim. Başladım bağırmaya. "Sen ne yapmaya çalışıyorsun? Yetmedi mi onca şey? Artık vazgeç. Daha ne kadar ileri gidebilirsin, hayal gücüm yetmedi yemin ederim." ve daha bir çok şey. "Başkası mı var diye soracaktım." dedi. Allah'ım, bahaneye bak. Sen arayacaksın, soracaksın bunu, benim en yakın arkadaşım da sana "Ayy evet Saftirik, başkası var." mı diyecek? Üstelik yok. Olsa da söylemeyeceği konusunda herkes hemfikir bence. Neyse sonuç olarak Saftirik'le son konuşmalarım da hemen hemen bu yönde oldu. 

Çok seviyordu. Zor kurtuldu. Ben de tam tersi ışık hızıyla o çiçekten bu çiçeğe koştum. Sonrası Çirkin'e bağlanıyor zaten, ardından da şimdiye.

Bu arada Saftirik, Virgin Queen sevgilisiyle mutluluk resimleri çiziyor. Bense boka sarmış vaziyetteyim. Sapıklığı yapan o, boka batan ben. Adaletten bahsedecekseniz ben çıkıyorum hocam.
S.

27 Haziran 2015 Cumartesi

Tecrübe iyidir, hoştur da peşinizden bir sapık gibi koşuyorsa sıkıntı var demektir.

Bir gün "Canın cehenneme Instagram!" diyeceğim, ama o gün bugün değil.

Çirkin'le ilgili başıma ne geldiyse şu lanet olasıca sosyal medya yüzünden geldi. Parmaklarım kireçlendi tweet atmaktan, sayfa yenilemekten. Bir de fake hesap açmaktan. Ama o ayrı konu. Biraz derin. Aman ne yalan söylüyorum ya, derin falan değil. Çirkin'in sevgilisi Ay Surat beni engelleyip, hesabını korumaya almıştı da. İşte ben de çözümü fake hesap açıp takip etmekte bulmuştum. Hatta fake hesabımı o kadar benimsemiştim ki arada bir güzel tweetler görürsem RT'lemeye kadar varmıştı olay. G. hayretler içinde kalıyordu her anlatışımda. Çok Yiyen'in kalbi dayanmıyordu resmen marifetlerimi dinlerken. En büyük korkuları bir gün düşmanım olmak. Başlarına gelecekleri çok iyi biliyorlar çünkü. Neyse çok seviyorum ben onları, o yüzden korkmayın fıstıklar.

Konuma geri dönecek olursam... Köpekli'yle mesajlaşıyorduk, kafama bir esti, Instagram-kontrol yaptım. Baktım keyifli bir hesabı var. "Hadi S. bu sefer de sen takip et." dedim ve yapıştırdım takibi. Hemen geri takip geldi tabi ki. Öyle bir karıştırırken, etiketlendiği fotoğraflara bakayım dedim. Ne gördüğümü size şöyle aktarabilirim: 1.5 sene önce beni hunharca, gözümün önündeki kızla aldatan eski sevgilim Donuk'un ablası ile Köpekli, kafaları kareye neredeyse sığmayacak şekilde yakından çekilmiş bir fotoğrafta. Beraber. Gerçekten bir gün gelecek, gördüğüm bir fotoğrafın ardından uygulamayı kapatıp "Canın cehenneme Instagram!" diyeceğim. Ama o gün bugün değil. Yetmedi çünkü bu kadar şaşkınlık, fazlasını istiyorum.

Eski sevgilimin doğum gününde, eski sevgili kervanıma bir yenisini eklemişliğim vardır.

Geçtiğimiz sene, Donuk'la tam da ismine uygun donuklukta bir ilişki içindeyiz. Birinin doğum günü olacak da, Donuk kafayı bulacak da, biz Donuk'la el ele tutuşacağız. Neler çektim ben siz bir bilseniz. Nedenini sorguluyorsunuz tabii haklı olarak. Çünkü Donuk'un en yakın arkadaşı Anne Kuzusu da benim eski sevgililerimden biri. Hal böyle olunca öyle çok göz önünde bir ilişkimiz yoktu Donuk'la. Anca bir gece kulüplerinde, barlarda rahat ederdik hep.

Sonrası Donuk'un uzaklaşma evreleri, benim anlam verememem, grubumuzun dağılması, Donuk'la ilişkimizde depremlerin başlaması... Sarı, sevgilisi Siyah, ben ve Donuk çok eğlenceli bir gruptuk, göt göte yaşardık. Ta ki Donuk beni boynuzlayana kadar. Her şeyin rengi bir anda griye çalmaya başlamıştı. Bir de malum kız gözlerimin önündeydi. İlişkimiz boyunca ikisini lise kantininde görüp kıyametleri koparmışlığım vardır. Hep yakın arkadaş adı altında uyutulmuşum meğer.

Tarihler 1.5 yıl öncesini gösterirken, Anne Kuzusu'nun doğum günü partisi için bin bir cinlikle, o zamanlar reşit değiliz, bir bara giriverdik. Eski sevgilimin doğum gününde, eski sevgili kervanıma bir yenisini eklediğimi belirtmek isterim. Sonrası mı? Tuvalet koridorunda çığlıklar eşliğinde Donuk'la kavga eden bir S., Donuk'un hayatı konusunda tereddütler yaşayıp koridor başında nöbete geçen bir bodyguard, art arda attığım tekila shotlar falan.

Geçmişimin peşimi hiç bırakmayacağına dair tehditler alıyorum.

Hiç birbirinden bağımsız ilişkilere sahip olamadım. Çirkin'le tanışmam takıldığım başka bir çocuk sayesinde olmuştu. Cool desen liseden yakın bir arkadaşımın arkadaşı. Onunla da Sarı'nın takılmışlığı var, her şeyimi de bilir üstelik. Donuk desen Anne Kuzusu'nun "kardo"su. Renk vardı, o da Sportif'in sınıf arkadaşıydı. Saftirik vardı, bana aşık olan 2 çocuğun yakın arkadaşı. Bakın arkadaşlar, bu dramdır, dramın kelimelere dökülmüş halidir.

Felsefem hep "Exprience, live, get rid of." olmuştur. Yani "Tecrübe et, yaşa, kurtul". "Kurtul" kısmıyla ilgili ciddi sıkıntılarım var galiba. Hatta belki öyle bir kısım bile olmayabilir hayatımda. Çünkü an itibariyle Köpekli'nin de Donuk'la bağlantısı olduğunu keşfettim. Resmen ben uzaklaşmaya çalıştıkça tecrübe peşimden bir sapık gibi koşuyor. Geçmişimden hiç kurtulamayacağıma dair tehditler alıyorum, çeşitli şekillerde örneklediğim üzere siz de şahitsiniz artık.

Artık yanınızda sicil kaydı, temiz kağıdı, ikametgah ve son 3 ay içinde yapılan telefon görüşmelerinin dökümü olmadan benimle tanışmak üzere elinizi uzatmayın.
S.


Unutmayın, şansınız bir anda döner.

Love isn't always on time.

Cool aradı! Evet, ben biraz soğuk yapınca hemen arayı ısıtmak istedi sanırım. Bir baktım dün akşam için planlar yapıyor. Esmer'le her zamanki yerimize götürdüm onu. Şık, sessiz, keyifli bir yer. Sonrası sahilde yürümeyle devam etti. Git gide alışıyoruz gibi birbirimize. Ama bende kafa hala karışık. Aynen, Köpekli'den bahsediyorum. Cool'la ayrıldık, eve geldim, hatta arabayı park ederken bir kestim evin ışıkları yanıyor mu diye. Neyse eve gelmemle Facebook'tan konuşmaya başlamamız bir oldu. 

Bir anda ne istersem elde edebilecekmişim gibi geldi. Sonra silkindim, kendine gel S. dedim. Ne gerek var şimdi ekstradan bir maceraya? Aklımda yankılanan tek bir şarkı, Hold The Line. Nakarat beni fena çarpıyor. "Love isn't always on time" diyor Bobby Kimball amca. "Aşk her zaman zamanında değildir."

Ne geliyorsa başıma, hep rakıdan geliyor.

Çirkin'le ilk hamleler ben rakı masasından kalkıp onun yanına gidince olmuştu. İstanbullu vardı bir ara, onu da anlatırım, onunla da rakı masasında keyif yaparken kaptırmıştım kendimi. Şimdi de Köpekli konuya rakıdan girdi. "Rakı içiyorum." dedi, beni fena kazandı. Oturduğumuz yerde bir manzara var ki içmemek için aptal olmak gerek. O da kaptırmış kendini bu güzelliğe. Derken bir baktım benden rakı sözü alıyor. 

Numaramı da kaptı hınzır. Sabah da rakı için sözleştik. Bakalım bu kez neler gelecek başıma. Çünkü şimdiye kadar ne geldiyse başıma, hep rakıdan geldi. Hı bir de ufak bir detay var. Köpekli 20 gün sonra İstanbul'a taşınıyor. 

Ey Köpekli! Eğer bunu okuyorsan, bil ki hayat büyük tesadüflerle bizi bir araya getirmeye çalışıyor. Blogumuzu bulman imkansızdan öteydi ama sonuçta buldun. O yüzden boşver İstanbulu. Ben sana her akşam rakı sofrası kurarım. Söz bak.

Yine şans(sızlığ)ım beni yerden yere vuracak gibi.
S.

26 Haziran 2015 Cuma

Ocakta yemeğim var canım ya şimdi gelemem.

Benim hayatım bu kadar aksiyonluyken, onların ki nasıl olmaz?

İlginç günler geçiriyorum. Benim için "ilginç"in kelime karşılığı, düşündüğünüzün aksine, "sakin" olarak kabul ediliyor. En başta, 1 haftadan uzun bir süredir kendi evimde kalıyorum. Normalde haftanın en az 3 günün G.'nin evinde geçirirdim. Ama serseri G. ailesinin yanına gidince, ben de aile ziyareti yapayım dedim. İkinci olarak, günlerdir alkol almıyorum. Dolaptaki biralara elimi bile sürmüyorum. Belki sadece yoğurt alırken düşmesinler diye elime alıyor olabilirim ama açmadığım konusunda sizi temin ederim. Bunun dışında, sadece evde yemek yiyorum. Sağlıksız hiçbir şey yemiyorum, gereksiz hiçbir şey yemiyorum. Son olarak her gün spora gidiyorum. Hem de kardiyo yapıyorum. Ah Tanrım, evet bunların hiçbiri ben değilim aslında. Ama sakinlik, ya da ilginçlik, hoş geliyor bu aralar.

Elli Ton serisini aldım elime, bütün gün keyif yapıp onu okuyorum. Artık 300. sayfada sekse ben doydum onlar 540. sayfada doyamadılar. Yazıktır, size de bize de yazıktır. Diyeceksin ki madem öyle, ne demeye okuyorsun? Tamam da tatlım, benim hayatım bile bu kadar aksiyonluyken, nasıl olur da psikopat bir roman karakterinin hayatı aksiyonlu olmaz? Buna kafa yora yora 48 saatte 640 sayfa bitirdim resmen. Kıskandın diyeceksin, vallahi kıskanmadım. İçim çıktı sevişme dinlemekten. Vallahi bak!

Gözüm saatte ama bu kez alışılanın aksine kimseyi beklemiyorum.

Merakını dindireyim, şu anda tabii ki Gülşen dinliyorum. Sofistike zevklerimi aylar öncesinde bıraktım. Türkçe Pop, damarlarımda akan kanmış benim. Aksini kabul etmiyorum. 

2 dakika sonra kalkıp ocağın altını kapatmalıyım. Gözüm sürekli saatte ama bu kez alışılanın aksine kimseyi beklemiyorum. Yalnızca hayatımda ilk kez düdüklü tencere kullanıyorum da biraz stresim o yüzden. Neyse kapattım altını, bakalım güzel olmuş mu yemeğim, göreceğiz. Eğer akşam saatlerinde kapıda bir Domino's motosikleti görmezseniz bilin ki lezzetli olmuş. Yoksa kesin isyan çıkacak evde.

Coolluğa coollukla cevap verince Cool koşa koşa gelmeye başladı.


Diyordum ya Cool bir havalarda, pas vermiyor etmiyor. Meğer ateşe ateşle karşılık vermek lazımmış. Hikayeye atılan 2 keyifli snap ve mesajlarına 1 gün geç cevap vermek çocuğu muma çevirdi. Dün akşam bizim Esmer ve sevgilisiyle buluşacağım geç saatte, baktım Cool'dan mesaj. "Araba kullanıyorum yazarım" dedim, hemen parlayıverdi "Bu saatte nereye?" diye. Ah canım, ne oldu ki şimdi? 

Bakalım bu hafta sonu güzel bir plan yapıp, "Hazırlan gelip alacağım" seni demezse şansı yok artık. Köpekli de gözükmüyor ortalıkta. Gerçi ben size Köpekli'yle resmi ilk tanışmamızı anlatmadım di mi? Ah ben var ya ben! 

Doğru mu anladım? S., değil mi?

Baktım geçen akşam Köpekli köpek gezdiriyor, aldım Elli Ton'umu evden atıverdim kendimi. Sonuç olarak kendimi sokağın ortasında bağdaş kurmuş köpeğiyle oynarken, Köpekli'ye elimi uzatmış "Bu arada ben S." derken buldum. Evet, değişik bir ismim var ama anlaması da o kadar zor değildir. Böyle kaşlarını çattı, "Doğru mu anladım? S., değil mi?" dedi. Derdi ne bilmiyorum ama ismimi sindirene kadar bayağı bir düşündü. Neyse onun adı da çok klişeymiş, bir de kısaltması var ki daha da klişe. "Ben de Köpekli. Ama arkadaşlarım Köp der" dediğini farz edin. Öyle komik. Memnun da olduk tanıştığımıza. Sonrası "Görüşürüz o zaman"laşmaktan ibaret. Hoş çocuk. Yakından daha da hoş. Hatta G. ve benim en bitanecik arkadaşım Sarı'ya göre Cool'dan çok daha yakışıklı. Ama bakalım.

Sarı olsa şimdi "Veeee S. formuna döndü" der, bana bir kadeh kırmızı şarap uzatırdı.
Sarı, gel Sarı, yeter.
S.

24 Haziran 2015 Çarşamba

Köpekli çocuk duası et bana.

Nereden bileyim ihtiyacım olacağını?

Çirkin'le çirkin anılarıma ara verip, 2 gün önce başlamaya çalıştığım maceramı anlatmalıyım bugün.  Gerçi tam 2 gün öncesine dayanmıyor konu. Geçtiğimiz yaz sonu olmalı, bir sabah evden çıkıyoruz babamla. Kapıda Boxer cinsi bir köpek. Sahibi hemen ardında, nasıl hoş, nasıl güler yüzlü bir çocuk. Ben tabii hemen köpeğe yöneldim, babam çocukla sohbete daldı. Sonra herkes kendi yoluna gitti. Evet, bir erkekle böyle sakin bir tanışma yaşamam akıllara durgunluk veriyor ama arada oluyor böyle.

2 gün önce spordan dönüyorum, bir baktım köpek bana doğru bakıyor, ama sahibinin yanından ayrılmıyor, izin verene kadar. "Git kızım." dedi Köpekli, öyle olunca köpek koşa koşa yanıma geldi. Bir güzel sevdim, ellerimi yüzümü sırılsıklam etti şapşal şey. Köpekli de o sırada telefonla konuşuyordu, telefonu kapattı, bir daha çaldı, sessize aldı. Beni bekledi yanına gidene kadar. Sohbet ettik biraz ama ikimiz de isim söylemedik! Evet, beynimi o sabah evden çıkarken suya koymuştum. Nereden bilebilirim ihtiyacım olacağını. Ne kızıyorsun ki?

Siz siz olun yan apartmandaki çocuğu camdan izlemeyin.

Sonrasında o evine yürüdü, ben evime. "Görüşürüz" dedik birbirimize, ben bin bir umutla dolu tabii. Dün akşam aynı saatlerde eve geliyorum, ama Köpekli yok ortalıkta. Ay bir hayalkırıklığına uğradım, sanki 10 yıllık kocam söz vermiş de tutmamış gibi, öyle üzüldüm. Sonra camda duruyorum böyle, amaçsızca dışarıyı izliyorum. Bir baktım ki Köpekli yürüyor aşağıda. Daha ne yapacağımı kestiremeden kafasını bir kaldırdı, göz göze geldik. Keşke direk "Köpekliii ben seni bekliyordum." deseydim, daha az belli olurdu. Resmen yakalandım! Siz siz olun aman diyeyim camdan izlemeyin kimseyi. Kaçamıyorsun, edemiyorsun, boktan bir durum.


Şimdilik Köpekli'yle bu kadarcık anı biriktirmişken, diğer konuştuğun çocuk ne oldu diyeceksiniz. Ondan umudu kestik, mesaj atmıyoruz. O arada snap atıyor ama ben hep bir adım geriden gidiyorum. Biraz da o görsün, nasıl oluyormuş. Ondan da artık "Cool" diye bahsetmeliyim. Cool, Köpekli, Çirkin falan derken yine boş günüm geçmiyor. Biraz eğlenceli de işte...

Her yerde lazerler olan bankayı soymaya çalışıyorum sanki.
S.

23 Haziran 2015 Salı

Etik mi? Hiç işim olmaz.

Ev o günden beri tam bir Bekar Evi.

Az önce G., etik olmayan yollardan edindiğim türlü bilgilere değinmiş. O günü bir de benden dinleyin istiyorum. Benim açımdan bakınca çok ilginç bir gündü çünkü.

Bir hafta sonu boyunca Çirkin'in işleri vardı. (Burada şair "Sevgilisiyleydi" demek istiyor.) Tabii ben her saniye elimde benden akıllı telefonum, Çirkin'den haber bekliyorum. Bir de o hafta saçlarım bir kazaya kurban gitmiş, koyu kahve oluvermişlerdi. Biraz da bunalımdayım bu yüzden. Malum mesaj telefonuma geldi, ben G.'nin yanından ayrıldığım gibi Çirkin'e gittim. Hastayım, hafta sonu G. ile dağıtmışız sesim çıkmıyor falan öyle garip bir gün. Ona rağmen yine kedisi, Çirkin ve ben koltukta sarılmış yatıyoruz. Baktım Çok Yiyen arıyor, evdeyiz gelirken bira al diye. "Tabii" dedim, "prenseslere bira da alırım". Bu arada belirtmeliyim ki G.'nin evi o güne kadar asla bekar evi diyebileceğiniz bir yer değildi. Hep espressolar demlenirdi, sofistike içkiler tüketilirdi, haftada 2 gün temizliği yapılırdı falan. Artık tam bir bekar evi.

O gün önce bakkal amca aldığım biraları zorla çantama sokuşturdu, "saat 10'u geçti başıma iş açma" diyerek. Omzumda şişe şişe bira, eve bir girdim ki Allah Allah! Hava soğuk diye camı açmamışlar, sigaraları da ardı ardına yakmışlar, ev kıraathane gibi. Boş bira şişelerini çöpe atmamışlar her an Recep İvedik fırlayacak bir yerlerden, aynı öyle bir manzara. Neyse kuzularımın yanına yanaştım, biralarını verdim ve başladık geyiğe. Ben Çirkin'le yaptıklarımızı anlatıyorum, onlar da eski sevgililerini arasalar mı onu soruyorlar bana. 



Hemen araya bir paragraf sokmak istiyorum. G. öyle bir kızdır ki mesela desem ki "Dünya ikiye ayrılacak eğer eski sevgilin K.'yi aramazsan." yine aramaz. O kadar da inattır. Gerçi iyi bir şey galiba bu ama öyle biridir işte.




Uyku mu stalk mu deseniz, cevabı biliyorsunuz.

Evde sürekli geyik dönüyor "Hadi K.'yı arayalım" diye. Bir de B. var, Çok Yiyen'le G.'nin arkadaşı. Benim değil. O da odada ders mi çalışıyor ne yapıyorsa işte. O arada geliyor muhabbete karışıyor falan. Ben gaz veriyorum bunlara "Al telefonu ara." diye ama G. asla aramaz. Artık uyku vakti yaklaşıyor, ben evi topluyorum falan derken G.'nin bağırmasıyla kendime geldim. "Neeee? K.'ye mi yazdııııı?" diye B.'yi azarlıyor. B. de otomatik şanzımanlı arabalar gibi seri bir şekilde geri vites yapıyor. Sonra olaya ben dahil oluyorum.

G. ile birbirimize bakıyoruz "Sence yapmış mıdır?" diyor. "Bence kesin yaptı. Ben hallederim." diyorum. Bir bakıyorum masanın üstünde telefonu. Ama şifresi var! Peki bana engel mi? Asla.

B. ile yan yana yatıyoruz, önce şifresini kesiyorum büyük bir başarıyla. Sonra uyusun diye bekliyorum ama kız sanki Google'ın Türkiye masası direktörü. Girmediği site kalmıyor, bakmadığı uygulama kalmıyor maşallah. Pes ediyorum, uyuyorum. Hahaha işte burada neler yapabileceğimi göreceksiniz. Sabah 5'te uykumdan uyanıyorum, B.'nin telefonundan mesajlara bakıyorum, ekranın resmini çekiyorum ve sakince uykuma devam ediyorum.

Ve bu olaydan sonra en yakın arkadaşlarım bile benden korkmaya başladı.
S.
En normal günüm

     Ders arasında S. ile oturuyoduk, hava da nasıl güzel. Telefonum çaldı, bilmediğim bir numara arıyor. Açtım ben de (Size yemin ederim hayranlarımdan biri sanmıştım.). "Sen" dedi, "Sen G misin?" dedi kız. "Ben U., D.'nin sevgilisi.". Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Hemen kalktım S.'in yanından, küfür yemeye hazır bir şekilde insanlardan uzaklaştım. Ne dese haklı. Haberim yok kendisinden ama ne dese haklı.Sevgilisi hem de "7 aydır hiç yalan söylemeyen" sevgilisi, benle buluşçak diye kıza yalan söylemiş. "Bakkala gidiyorum" diye evden çıkıp yanıma gelmiş akıllara durgunluk veren bir şekilde. Başka yalan mı bulamadın be gerizekalı. Akıllı bir şeye de benziyordu. Sonra kapadım telefonu kıza da açıkladım durumu. D.'yi aradım. Bu durumdan biraz rahatsız olmuş olcak özür filan diledi ÇAT diye kapadım telefonu yüzüne. Sonra o aradı yine kısa kestirip kapadım. 

   Bu sefer derste aradı kız. Ay bide haklı yani. Ben olsam bu kadar mesele etmezdim direk ayrılırdım (büyük konuştum yine Allah korusun.) ama kız da haklı olayın aslını öğrenmek istiyor çünkü o Elvis Presley kılıklı denyo ne yalanlar söylemiş kızcağıza. U. da baya samimi konuştu tek bir kötü kelime bile söylemedi. Ben de ne varsa her şeyi anlattım kıza. Sonra D. mesaj attı özür filan cevap vermedim. Böylece kapandı konu. Akşam bizim kızlarla çıktık sonra eve döndük bizim "Çok yiyen"le kapışıyoruz kim daha çok bira iççek diye. Sonra her zaman içtiğimizdeki gibi (hiç bir zaman yapamasak da) "Eski sevgiliyi arama" muhabbeti yapıyoruz. Bakın o gece Chanel'de %99 indirim olurdu biz yine de aramazdık ama bizim zeki arkadaşımız (Burç yorumcusu yani) B. eski sevgilime mesaj atmış. Ben D.'nin derdine yanarken bir anda eski sevgilim K.'nınkine tutuşmuşum. Salak B. "G. bence seni unutamadı." tarzı şeyler söylemiş. Bunları hiç etik yollardan öğrenmedik orası ayrı. Dilerse S. bunu kendi ağzından size anlatır. 
   
     Neyse konudan sapmayalım. Geçen akşam aynı mekana gittik ve D. yine ordaydı selam verme faslından sonra bir kaç defa bakarken yakalasam da farkındaydı ayıbının. Biz mekandan ayrılırken bana "Yarın telefonda konuşalım." dedi. Ben arar diye bekliyodum açıkçası. Aramadı. Arasa bir süre eğlence çıkardı yine bize. Yerine bir sürü çıkıyor zaten. 


                                                                                                                              G.

22 Haziran 2015 Pazartesi

Ya halledersin ya da halledersin.

Yemlemeye çalışırken yemlendi bu kez.
1 saat önce Çirkin'in kız arkadaşıyla mesajlaştım. Evet, son anlattığım yerden buraya nasıl atlayabildiğim konusunda hepimiz şaşkınız biliyorum ama bakın, dinleyin, parçalar yerine oturacak hemen. 

3 ay boyunca başıma gelmeyen kalmadı, bahsetmişimdir. Elimdeki sonuç ise aşık olduğun adamın telefonundan gelen mesajlara, yem olduğunu bildiğin halde bilmiyormuş gibi davranmak oldu. Ava geleni avladım, yemlemeye çalışanı yemledim. Mesajlar tabi ki Çirkin'den değildi, konuşmanın sonunda kız arkadaşından sırıtan bir selfie geldi, bir de kahkaha efektli böyle. "Ah canıım"lı, "Daha yeni başlıyorum"lu mesajlardan bahsediyorum. İyice kafanız karıştı de mi? O zaman hemen sizi Nisan ayının başlarına götürüyorum...

Çirkin'in evinde koltuğa yayılmış TV izliyorum, Çirkin de hunharca yemek yiyor. Böyle bir ayımız dolmuş dolacak. "Instagram'ına baktım bugün." dememle Çirkin boğulur gibi oldu. Gördüklerimi aktarıyorum: 115 hafta öncesinden başlayarak aynı kızlar 100'e yakın fotoğraf. Evet, aklından geçenler doğru. Sevgilisi var. Bendeki soğuk kanlılık dünyaya bedel bu arada. Bir yandan o açıklama yapıyor, "Bitecek, uzatmaları oynuyoruz. Söz veriyorum halledeceğim" falan diye, diğer yandan ben pılımı pırtımı topluyor ve G.'nin evine dönmeye hazırlanıyorum. Kapıdan çıkarken "Ya hallet ya hallet." diyerek ilk tavizimi veriyorum.

Sen şeytan, o senden daha şeytan.

Ara verme kararı alıyoruz, sonra barışıyoruz, sözler veriliyor falan derken ben kendimi 1.5 yıllık bir ilişkinin ortasında buluyorum. Tabi ki uyuyamıyorum, tabi ki 7/24 kızın twitter ve instagramına bakıyorum ve tabi ki stalk yapacağım derken kızın tweetlerini favoriye alıyorum! Evet, yapıyorum. Niye şaşırdınız ki? Ve bir anda kız da benden haberdar olmaya başlıyor. Çirkin hala pişkin, "Sen şeytan, o senden daha şeytan. Dikkatli ol pabuçları ters giydirmeyin birbirinize." diyebiliyor bana. İşler buradan sonra iyice karışıyor. O kadar karışıyor ki telefonun diğer ucundaki kişi artık Çirkin değil, kızın ta kendisi. 

Bu arada kızın uçak pisti gibi geniş bir alnı var. O yüzden hikayenin geri kalanında kendisinden bahsederken "Alın" diyeceğim haberiniz olsun.





Bana 2 yol sunsa, "Benimle ve aynı işkencelerle" veya "Bensiz ve rahat" dese, yine "Seninle" derdim. Öyle de çok severdim.
S.

Ben belayı çekmiyorum, kendi ellerimle kazıyarak buluyorum.

Madem konu sevgilisi olan erkekler, o hayal kırıklığımla başlıyorum ben de. Diğerlerine de değinirim bi' ara. 
Sevgilimden ayrıldığım hafta derin buhranlardaydım ama öyle böyle değil. Hiç ben değilim sanki. Neden ayrıldm ona da başka zaman değineceğim. 


O hafta sonu kızlarla kafamı dağıtmak için çıkmıştık gece, S. ve benim en sevdiğimiz mekana (Ve artık A.'nın da). İçerde yine çılgınlarca eğleniyoruz. S. bana "D. sana baya bakıyor." dedi. D. bizim adamımız. Müzisyen mekandaki. Baya da havalı, tripleri bi' görseniz. Bi' baktım cidden bakıyor filan. Neyse ben de madem aşk acısı çekiyorum, unuturum, kafam dağılır, egom artar filan bakayım dedim. Sonra biraz konuştuk filan ismimi sordu, o söyledi. Derken biz artık mekandan çıktık.

Ertesi gün yine ayni mekana, D. yine o orada. Yine aynı muhabbetler, bana şarkı yollamalar filan imali imali. Soyadını filan öğrenemedim bir türlü zaten o sıralar. En son A. gardiyana rüşvet verip soyadını öğrenmişti sanırsam. 

Bir başka bakıyordu bana sanki.

Bir mecradan D.'yi ekledim sonra bin yerden o geri ekledi, bana mesaj attı filan konuştuk, ettik. Baya konuşuyoruz ama bir yandan da normal asılan erkekler gibi değil, e tabi bu hoşuma gitti. Bir de bakışları çok etkiledi ya da bana öyle geliyordu. Bir başka bakıyordu bana sanki. A. ile daha sonrası mekana gittiğimizde kavga oldu dışarıda. D. bana "Dışarı çıkma."dedi. Ben çıktım tabi ki. (Ne var biraz serseriysem?)  Arkamdan bir seslenişi var, dedim "Tamamdır bu iş." 

Sonra "Biz bir şeyler içelim." dedi. Buluştuk, normal konuştuk, güldük, eğlendik. Çok görmüş, geçirmiş bir hayatı var. (Yaşının benden biraz büyük olduğunu söylemem lazım). Yani o anlattı, ben dinledim hep. Çünkü yaşadıkları karşısında ne anlatsam olmayacak, yanına bile yaklaşamayacak. Bu  sırada D. bütün eski sevgililerini anlattı. Eski nişanlısını bile. 


Ama biri hariç.
   
  İşte bundan sonrası bana eski acımı unutturur gibi oldu bir ara.
G.

20 Haziran 2015 Cumartesi

Yeniden başlamak işkence gibiymiş meğer!

Sadece hak edene verilmeli sevgiler.

Geçen gün yine evde koltuğun bir yarısında G., diğer yarısında ben yastıklarımıza sarılmışız, Youtube'da Türkçe pop dinleyip duman altı yapıyoruz evi. İşte neyse G. bir şarkı keşfetmiş, Hayırlı Günler diye. Ay tam bizlik. Nasıl böyle sözler "S. S. S. S." diye çığlık atıyor neredeyse. Nakaratta şu malum cümle: Sadece hak edene verilmeli sevgiler. Evet tamam doğru sen de haklısın da yakışıklı arkadaşım, var mı hak eden? Buldun mu? Ya da kriterler ne? Yani hak edildiğini nereden anlıyoruz? Kafayı buna patlatmaktan yemin ederim manyak oldum.

 Bugün yine kırmızı ışıkta dururken radyoda başlamasın mı şarkı? Yeşil yanmış, arkamdaki kıro ama BMW'li arkadaş kornayı kökledi ama yok. Aklımda aynı soru? Hiç hak edene rastlamış mıydım? Ya da rastlayacak mıyım? Ya rastlayamazsam? 

Biliyorum böyle de hayat geçmez sürekli kafa patlatarak. Her giderli şarkıdan hayat dersi de çıkarmamak lazım tabi ama boş zamanın çok olunca yapacak başka şey bulamıyor insan. Öyle hak edeni de giyin, süslen, çık dışarı... bulamazsın ki. Bulan nasıl buluyor bilmiyorum ama bunca zamandır envai çeşit adamla tanıştım, birlikte oldum, ettim, karşıma çıksalar anlardım herhalde. De mi? O kadar da mala bağlamam, de mi? Rahatlatın beni hemen!

Çirkin de yine böyle bir zamanda girmişti hayatıma. Sevgilimden ayrılalı 1 ay falan olmuştu, birileriyle tanışmak, konuşmak falan istiyordum o günlerde. Şimdi yine aynı durumdayım ama aynı hataları yapmak istemiyorum. O da soru mu? Tabi ki biriyle tanıştım, snapleşip duruyoruz tabi ki! Ama bu seferki daha ağır, daha oturaklı bir çocuk. Ee tabi bu kez çirkin de değil! Nasıl yakışıklı, nasıl yapılı, nasıl hoş sohbet. Ama işte biraz fazla ağır sanırım. Hep bir mesafe, hep bir "Aman yanlış anlamasın" tarzı temkinli konuşmalar. Nereye gideceğini de kestiremiyorum. 1 haftadır konuşuyoruz, 1 kez buluştuk. Yani Çirkin'in tam tersi. 

Garipliğine alışmışım, normallik normal gelmiyor.

Normal mi kestiremiyorum, o kadar zaman olmuş ki böyle çetrefilsiz bir flört dönemi geçirmeyeli. En sonunda dayanamadım dedim ki ey yakışıklı, böyle ne oluyor bizim durum? "Bence her şey olması gerektiği gibi prenses kafanı yorma bu konularla" dedi. İnşallah içinden gelerek söylemiştir bunu, sırf benim koca çenemi susturmak için değil. Öyledir de mi? Ay içime yine kurt düştü, dur bir snap atayım da "Hellooo ben burdayım beni unutma" diyeyim. Sırf üzülmeyeyim diye böyle her an kendimi üzüyorum bir de. Hayır sorsan kendimi herkesten daha çok seviyorum ama yine de hayırlısı diyelim, hayırlısı olsun.

G. ve A. henüz buraya yazma fikrine alışamadılar, paniklediler mi nedir, bilmiyorum artık. Ama sanırım benim bir oradan bir buradan gelen hikayeme devam edeceksiniz azıcık daha!

Yaşarken şikayet etmezdim, keşke şimdi de etmeden durabilsem.
S.