Cool dün gece dışarı çıktı. Misler gibi de haber verdi "Biz Uyuz'la dışarı çıkıyoruz, haberin olsun." diye. "Tabii" dedim "Cool çocuk, iyi eğlenceler size." nasıl da hoşgörülü bir şekilde. Gerçi aksini hissetmediğime emin olabilirsiniz. Çıksın, eğlensin, kopsun, etsin, yaşasın hayatını. Koca adam sonuçta. Ben nasıl her hafta sonu dağıtıyorsam o da arada bir dağıtabilir. Arada bir ama.
Ben en başından beri böylesini tercih ettiğimi söyleyip durmuyor muyum sanki? Saftirik'le birlikteyken, her sabaha romantik günaydın mesajlarıyla uyanırken, her gece dışarı çıksa da ben kafamı dinlesem diye dua etmiyor muydum? Ediyordum. 3 aylık birlikteliğimizde hepi topu 2 kez gece çıkmıştı. Birinde G. de vardı yanında. Ne çapkınlık, ne fırlamalık ama. Diğer çıktıklarında da gecenin bir yarısı arkadaşı beni aramıştı, "Biz sabahlayalım diyoruz ama Saftirik senden izin alamaz diye hayır diyor" demişti. Ne utanmıştım. "Tövbeee! Ne izin alması yahu? Takılın istediğiniz kadar, banane? Başınıza iş açmayın başka da bir şey istemem." demiştim. Samimiydim de.
Gece 2'de Uyuz bana mesaj atmış "S., Cool'un şarjı bitti haberin ola." diye. Dak bu yeter işte bana. Ama saat akşam 6 olmuş, bir mesaj at değil mi? Cool işte. COOL.
Normalde olsa rötar yapacak uçak bu kez saatinde İzmir'deydi.
Saftirik sınıf arkadaşımdı bu arada. Bir gece kulübünde bölümden kalabalık bir grupla eğlenirken sevgili oluvermiştik. Saftirik aylardır bana aşıkmış ama utangaçlığından yanımdan geçerken selam bile vermiyormuş. İlk konuşmamızda bana yazdığı mesajları görseniz kendisine neden Saftirik dediğimi anlardınız. Bir gece de parti biletlerini almak için kapıya geldiğinde körkütük sarhoştu. G. kendini tutamamış, suratına kahkaha atmıştı. Şimdi en yakın arkadaşlar bu arada ama olsun, o zaman gülmüştü.
Saftirikle birinci ayı devirmemişiz o zaman, o kalktı İstanbul'a gitti. Hepi topu 4 günlüğüne. Tam gitmeden önce tabi ki kavganın patlak vermesine sebep oldu falan. G.'de kalmıştık, sabah da kahvaltı ediyoruz, almış benim eski Facebook konuşmalarımı okuyor. Çirkin'le beni tanıştıran çocukla konuşmalarımız falan, hepsini. Bir sinir krizi geçirdi ki sormayın. G. bir elinde Nutella'lı ekmek, diğer elinde çay bardağı, bizi izliyor resmen. Neyse kalktım, giyindim, çıktım evden. İşte o gün G. ile Saftirik'in kanka olmalarının sebebidir. İyi bir şeye vesile olması gözlerimi yaşartır arada.
Neyse öyle, böyle derken barıştık telefonda. Gitti İstanbul'a. Daha 2. gecesiydi, telefonu sessizde, uyuyakalmış. Bana da çıkacağını söylemişti gece. E ben de meraklandım. Biekaç mesaj attım, sonra da "Umarım başına bir şey gelmemiştir, sadece telefonu evde unutmuşsundur." dedim. Biraz da bilerek yapıyorum, sabah biraz şımarabileyim, o da özür dilesin falan diye.
Sabah uyanıyorum. Telefonumda 18 cevapsız çağrı. 76 mesaj. Mesajlara sondan başa doğru göz gezdirirken "Artık aynı şehirdeyiz." mesajı gözüme çarpıyor. Sinir krizlerim başlıyor. Ne yaptın sen, deli misin be çocuk? Uyuyakalmışsın hepi topu. Uyanıp da mesajımı görünce kalkıyor, sabahın körüne bilet alıyor, atlıyor uçağa, geliyor İzmir'e. Her seferinde rötar yapan THY de bu kez rötarsız iniş yapıyor. Allah'ım sana geliyorum! Her manyakla beni sınamasan olmaz de mi?
Ne demek evin önündeyim?
Ben bu deliyle nasıl baş edeceğim diye karalar bağlarken bir sabah da gözümü açıyorum ve telefonumda bir mesaj: "Hadi kalk kahvaltıya gidelim." Tamam, gidelim de az sabret, bari yüzümü yıkayayım. Sonraki mesajın içeriği kanı beynime sıçratacak cinsten: "Tamam sen hazırlan, ben kapının önündeyim." Ulan deli, ulan ruh hastası, sen beni evime hiç bırakmadın ki? Ne demek evimin önündesin? İzmirli bile değilsin, nereden nasıl buldun evimi sen benim? Açıklaması delirtecek cinsten: Bir gün beni eve bırakmak istemiş, olmaz demişim, o da benim ardımdan taksiye atlayıp beni evime kadar takip etmiş, apartmana girdiğimi görünce rahatlamış.
Arkadaşım sen ne tür bir manyaksın? Evdekilere de çaktıramıyorum, çıktım cama bir baktım ki arabayla kapının önünde. Ateistliği bir kenara bırakıp bildiğim ne kadar beddua varsa okudum, durdum. O kahvaltıya da gitmedim ayrıca. Günlerce "Beni korkutuyorsun." dedim durdum, hem de yüzüne. Bir daha yapmadı sanırım. Ya da yapmamış olduğunu umuyorum.
Sonrası benim yavaş yavaş soğumam, bir İstanbul kaçamağı patlatmam falan şeklinde devam etti. Sabahki dersi kaçırdım rötar yüzünden, kendimi Bodrum Havalimanı'nda buldum bir anda. 3 saat sonra indim İzmir'e falan derken direk okula geldim tabi. Bütün hafta sonu ben İstanbul'dayken mesajlarına cevap bile vermemiştim. Çok mutluydum, kafam rahattı, Sarı'yla gezmedik yer bırakmamıştık. En sonunda karşı karşıyaydık okulda. Oturduk, ben konuştum, o dinledi. Evime kadar beni takip eden biriyle ölsem birlikte olamazdım. Kusura bakmasındı. Bitmişti. Kabullenemedi. Sarıldı. Öptü. Durdum. Bekledim. Bitince kalktım ve gittim.
Daha ne kadar ileri gidebilirsin acaba?
Ertesi sabah Sarı'nın mesajıyla kendime geldim. Dersteydim. Bir ekran görüntüsü uykumu açmaya yetmişti. Saftirik'in el yazısıyla yazılmış bir not, Instagram'dan yollanmış Sarı'ya. "Ben Saftirik. Numaram bu. Beni lütfen ara. S.'e söyleme lütfen." yazmış bir de. Sarı durur mu peki? Direk yetiştirdi bana.
Sakince aradım, "Sus ve dinle." dedim. Başladım bağırmaya. "Sen ne yapmaya çalışıyorsun? Yetmedi mi onca şey? Artık vazgeç. Daha ne kadar ileri gidebilirsin, hayal gücüm yetmedi yemin ederim." ve daha bir çok şey. "Başkası mı var diye soracaktım." dedi. Allah'ım, bahaneye bak. Sen arayacaksın, soracaksın bunu, benim en yakın arkadaşım da sana "Ayy evet Saftirik, başkası var." mı diyecek? Üstelik yok. Olsa da söylemeyeceği konusunda herkes hemfikir bence. Neyse sonuç olarak Saftirik'le son konuşmalarım da hemen hemen bu yönde oldu.
Çok seviyordu. Zor kurtuldu. Ben de tam tersi ışık hızıyla o çiçekten bu çiçeğe koştum. Sonrası Çirkin'e bağlanıyor zaten, ardından da şimdiye.
Bu arada Saftirik, Virgin Queen sevgilisiyle mutluluk resimleri çiziyor. Bense boka sarmış vaziyetteyim. Sapıklığı yapan o, boka batan ben. Adaletten bahsedecekseniz ben çıkıyorum hocam.
S.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder