Ne bileyim ben bu kadar zorladığımı...
Sabahın köründe mini pasta siparişi verdim. Çantam zaten hazırdı. Öğlene doğru yakışıklı sevgilim hazır bir şekilde kapımın önünde bekliyordu. Mumları yaktım, çantamı aldım ve ona "İyi ki doğdun!" şeklindeki çığlıklarımla minik bir sürpriz yaptım. Dileğini tuttu, pastasını yedi ve yola çıktık. İstikamet Çeşme!
Yolda istediği müziği dinlemesine, istediği kadar hız yapmasına ve hatta makas yapmasına bile izin verdim. Sonuçta doğum günüydü o gün! Soğuk terler döktüğümü hiç çaktırmadım. Elbisemin terden bacaklarıma yapıştığını falan saklamaya çalıştım hatta kendisinden. Umarım görmemiştir. Gördüyse de hiç çaktırmadı, aferin sevgilime.
Çeşme'de önce yemek, ardından otele yerleşmek derken yolda onu sadece bir kez delirttim. Bu büyük bir başarı bence. Denize nerede gireceğimize karar vermeye çalışırken tek söylediğim "Sen karar ver."di ve en sonunda ışıklardan cayır cayır yanlayarak kalktık, sinirlenmiş meğer. Ne bileyim ben bu kadar zorladığımı... Sonrası bas bas bağırması, benim özür dilemek zorunda kalmam, onun sakinleşmesini beklerken Çeşme'yi baştan sona dolaşmamız falan...
Kıskançlıktan hediyemi geri isteyesim bile geldi.
Sonuçta denize gitmedik, otelin havuzunda yüzdük, üşüyene kadar çıkmadık hatta. Hediye olarak aldığım şort bir yakıştı sevgilime. Yemin ederim giymesin diye geri isteyesim geldi. O kadar yakıştı yani. Neyse yine sevgim kabardı, bir kıskançlık krizine girmeden mayoyu unutuyoruz... Güzelce hazırlandık, o benim makyaj yapmamı falan bekledi 1 saate yakın. Sonra arabamıza binip güzel bir meyhaneye rakı içmeye gittik. Mezelerimiz, balığımız ve rakımızla saatlerce sohbet ettik. Çocukluğunda yaşadığı kötü anılarına geldi sıra. Bir baktım benim eyeliner akıyor, ben salya sümük. Rakının etkisiyle o anlatıyor, ben ağlıyorum. Çok sevdiğim sevgilimi düşünüyorum, hak etmediğini düşünüyorum, canım yanıyor. Onun her şeyin en iyisini hak ettiğine kesinlikle eminim artık. Onu üzmemek için elimden gelen her şeyi yapacağıma o gece, o masada karar verdim ben.
Rakımız bitiyor, otelimize dönüyoruz. Yoldan biralar alınıyor tabii. Sonrası balkonda sigara-bira keyfiyle devam ediyor. Biraların neredeyse tamamını ona içiriyorum. Yoksa kusacağım çünkü. Ve koku konusunda o kadar hassas olan sevgilime bunu yapmaya hiç mi hiç niyetim yok. Derken uykum geliyor, zorla uyutmaya çalışıyorum onu. O kadar içtikten sonra kafasını yastığa koyduğu an midesi bulanmaya başlıyor. Bu sefer de sıra onu sakinleştirmekte. Zorla kusturuyorum onu, dişlerini fırçalatıyorum ve ölümcül uykuya teslim oluyoruz.
Yok canım ne korkması...
Sabah gözlerimi onun yanında açmak... İlk onu görmek... Kokusunu duymak... Hayatın anlamını yeniden kavrıyorum resmen. Her şey sonunda olması gerektiği gibi. Ve en güzeli de gözlerini açtığında karşısında beni gördüğündeki yüz ifadesi. Mutlu! Resmen aşık olduğum adamın gözlerinde gördüğüm bu mutluluk beni kendime getiriyor. Ne uyku sersemliği kalıyor ne huysuzluk.
İkinci günümüzü Çeşme'nin en kaliteli mekanlarından birinde yayılarak geçirdikten sonra sakince İzmir'e dönmek üzere yola çıkıyoruz. Yolda yine keyfimiz yerinde. Araba en çok ne kadar basacak diye test ediyoruz. Ben video falan çekiyorum. Yok canım ne korkması... Bir anda kendimizi evimin önünde buluyoruz. Kocaman sarılıp, doğduğu için teşekkür ediyorum ona. Ve ilk tatilimiz böylece sona eriyor.
Hayat onunlayken neden bu kadar güzel, neden her saniye bir öncekinden daha mutlu oluyorum bilmiyorum. Tek bildiğim ona aşık olduğum. İyi ki doğdun Göz! İyi ki seninleyim.
S.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder