Biz Kimiz?

Fotoğrafım
Birbirinden şanssız, birbirinden bahtsız, birbirinden aşık üç hatunuz açıkçası. Gün geçmiyor ki bir entrika yaşamayalım, gün geçmiyor ki kendi halimize ağlarken gülmeyelim. Hatta dedik ki madem durum böyle, başka ağlayanlar varsa açsın okusunlar bizi. Sorularını da yollamaktan çekinmesinler! Öpücükler sizlerle!

28 Haziran 2015 Pazar

Bana kör kütük aşık olunmasından hoşlanmadığım konusunda hemfikiriz sanırım.

Takılın istediğiniz kadar, bana ne?

Cool dün gece dışarı çıktı. Misler gibi de haber verdi "Biz Uyuz'la dışarı çıkıyoruz, haberin olsun." diye. "Tabii" dedim "Cool çocuk, iyi eğlenceler size." nasıl da hoşgörülü bir şekilde. Gerçi aksini hissetmediğime emin olabilirsiniz. Çıksın, eğlensin, kopsun, etsin, yaşasın hayatını. Koca adam sonuçta. Ben nasıl her hafta sonu dağıtıyorsam o da arada bir dağıtabilir. Arada bir ama.

Ben en başından beri böylesini tercih ettiğimi söyleyip durmuyor muyum sanki? Saftirik'le birlikteyken, her sabaha romantik günaydın mesajlarıyla uyanırken, her gece dışarı çıksa da ben kafamı dinlesem diye dua etmiyor muydum? Ediyordum. 3 aylık birlikteliğimizde hepi topu 2 kez gece çıkmıştı. Birinde G. de vardı yanında. Ne çapkınlık, ne fırlamalık ama. Diğer çıktıklarında da gecenin bir yarısı arkadaşı beni aramıştı, "Biz sabahlayalım diyoruz ama Saftirik senden izin alamaz diye hayır diyor" demişti. Ne utanmıştım. "Tövbeee! Ne izin alması yahu? Takılın istediğiniz kadar, banane? Başınıza iş açmayın başka da bir şey istemem." demiştim. Samimiydim de.

Gece 2'de Uyuz bana mesaj atmış "S., Cool'un şarjı bitti haberin ola." diye. Dak bu yeter işte bana. Ama saat akşam 6 olmuş, bir mesaj at değil mi? Cool işte. COOL.

Normalde olsa rötar yapacak uçak bu kez saatinde İzmir'deydi.

Saftirik sınıf arkadaşımdı bu arada. Bir gece kulübünde bölümden kalabalık bir grupla eğlenirken sevgili oluvermiştik. Saftirik aylardır bana aşıkmış ama utangaçlığından yanımdan geçerken selam bile vermiyormuş. İlk konuşmamızda bana yazdığı mesajları görseniz kendisine neden Saftirik dediğimi anlardınız. Bir gece de parti biletlerini almak için kapıya geldiğinde körkütük sarhoştu. G. kendini tutamamış, suratına kahkaha atmıştı. Şimdi en yakın arkadaşlar bu arada ama olsun, o zaman gülmüştü.

Saftirikle birinci ayı devirmemişiz o zaman, o kalktı İstanbul'a gitti. Hepi topu 4 günlüğüne. Tam gitmeden önce tabi ki kavganın patlak vermesine sebep oldu falan. G.'de kalmıştık, sabah da kahvaltı ediyoruz, almış benim eski Facebook konuşmalarımı okuyor. Çirkin'le beni tanıştıran çocukla konuşmalarımız falan, hepsini. Bir sinir krizi geçirdi ki sormayın. G. bir elinde Nutella'lı ekmek, diğer elinde çay bardağı, bizi izliyor resmen. Neyse kalktım, giyindim, çıktım evden. İşte o gün G. ile Saftirik'in kanka olmalarının sebebidir. İyi bir şeye vesile olması gözlerimi yaşartır arada.

Neyse öyle, böyle derken barıştık telefonda. Gitti İstanbul'a. Daha 2. gecesiydi, telefonu sessizde, uyuyakalmış. Bana da çıkacağını söylemişti gece. E ben de meraklandım. Biekaç mesaj attım, sonra da "Umarım başına bir şey gelmemiştir, sadece telefonu evde unutmuşsundur." dedim. Biraz da bilerek yapıyorum, sabah biraz şımarabileyim, o da özür dilesin falan diye.

Sabah uyanıyorum. Telefonumda 18 cevapsız çağrı. 76 mesaj. Mesajlara sondan başa doğru göz gezdirirken "Artık aynı şehirdeyiz." mesajı gözüme çarpıyor. Sinir krizlerim başlıyor. Ne yaptın sen, deli misin be çocuk? Uyuyakalmışsın hepi topu. Uyanıp da mesajımı görünce kalkıyor, sabahın körüne bilet alıyor, atlıyor uçağa, geliyor İzmir'e. Her seferinde rötar yapan THY de bu kez rötarsız iniş yapıyor. Allah'ım sana geliyorum! Her manyakla beni sınamasan olmaz de mi?

Ne demek evin önündeyim?

Ben bu deliyle nasıl baş edeceğim diye karalar bağlarken bir sabah da gözümü açıyorum ve telefonumda bir mesaj: "Hadi kalk kahvaltıya gidelim." Tamam, gidelim de az sabret, bari yüzümü yıkayayım. Sonraki mesajın içeriği kanı beynime sıçratacak cinsten: "Tamam sen hazırlan, ben kapının önündeyim." Ulan deli, ulan ruh hastası, sen beni evime hiç bırakmadın ki? Ne demek evimin önündesin? İzmirli bile değilsin, nereden nasıl buldun evimi sen benim? Açıklaması delirtecek cinsten: Bir gün beni eve bırakmak istemiş, olmaz demişim, o da benim ardımdan taksiye atlayıp beni evime kadar takip etmiş, apartmana girdiğimi görünce rahatlamış. 

Arkadaşım sen ne tür bir manyaksın? Evdekilere de çaktıramıyorum, çıktım cama bir baktım ki arabayla kapının önünde. Ateistliği bir kenara bırakıp bildiğim ne kadar beddua varsa okudum, durdum. O kahvaltıya da gitmedim ayrıca. Günlerce "Beni korkutuyorsun." dedim durdum, hem de yüzüne. Bir daha yapmadı sanırım. Ya da yapmamış olduğunu umuyorum. 

Sonrası benim yavaş yavaş soğumam, bir İstanbul kaçamağı patlatmam falan şeklinde devam etti. Sabahki dersi kaçırdım rötar yüzünden, kendimi Bodrum Havalimanı'nda buldum bir anda. 3 saat sonra indim İzmir'e falan derken direk okula geldim tabi. Bütün hafta sonu ben İstanbul'dayken mesajlarına cevap bile vermemiştim. Çok mutluydum, kafam rahattı, Sarı'yla gezmedik yer bırakmamıştık. En sonunda karşı karşıyaydık okulda. Oturduk, ben konuştum, o dinledi. Evime kadar beni takip eden biriyle ölsem birlikte olamazdım. Kusura bakmasındı. Bitmişti. Kabullenemedi. Sarıldı. Öptü. Durdum. Bekledim. Bitince kalktım ve gittim. 

Daha ne kadar ileri gidebilirsin acaba?

Ertesi sabah Sarı'nın mesajıyla kendime geldim. Dersteydim. Bir ekran görüntüsü uykumu açmaya yetmişti. Saftirik'in el yazısıyla yazılmış bir not, Instagram'dan yollanmış Sarı'ya. "Ben Saftirik. Numaram bu. Beni lütfen ara. S.'e söyleme lütfen." yazmış bir de. Sarı durur mu peki? Direk yetiştirdi bana.

Sakince aradım, "Sus ve dinle." dedim. Başladım bağırmaya. "Sen ne yapmaya çalışıyorsun? Yetmedi mi onca şey? Artık vazgeç. Daha ne kadar ileri gidebilirsin, hayal gücüm yetmedi yemin ederim." ve daha bir çok şey. "Başkası mı var diye soracaktım." dedi. Allah'ım, bahaneye bak. Sen arayacaksın, soracaksın bunu, benim en yakın arkadaşım da sana "Ayy evet Saftirik, başkası var." mı diyecek? Üstelik yok. Olsa da söylemeyeceği konusunda herkes hemfikir bence. Neyse sonuç olarak Saftirik'le son konuşmalarım da hemen hemen bu yönde oldu. 

Çok seviyordu. Zor kurtuldu. Ben de tam tersi ışık hızıyla o çiçekten bu çiçeğe koştum. Sonrası Çirkin'e bağlanıyor zaten, ardından da şimdiye.

Bu arada Saftirik, Virgin Queen sevgilisiyle mutluluk resimleri çiziyor. Bense boka sarmış vaziyetteyim. Sapıklığı yapan o, boka batan ben. Adaletten bahsedecekseniz ben çıkıyorum hocam.
S.

27 Haziran 2015 Cumartesi

Tecrübe iyidir, hoştur da peşinizden bir sapık gibi koşuyorsa sıkıntı var demektir.

Bir gün "Canın cehenneme Instagram!" diyeceğim, ama o gün bugün değil.

Çirkin'le ilgili başıma ne geldiyse şu lanet olasıca sosyal medya yüzünden geldi. Parmaklarım kireçlendi tweet atmaktan, sayfa yenilemekten. Bir de fake hesap açmaktan. Ama o ayrı konu. Biraz derin. Aman ne yalan söylüyorum ya, derin falan değil. Çirkin'in sevgilisi Ay Surat beni engelleyip, hesabını korumaya almıştı da. İşte ben de çözümü fake hesap açıp takip etmekte bulmuştum. Hatta fake hesabımı o kadar benimsemiştim ki arada bir güzel tweetler görürsem RT'lemeye kadar varmıştı olay. G. hayretler içinde kalıyordu her anlatışımda. Çok Yiyen'in kalbi dayanmıyordu resmen marifetlerimi dinlerken. En büyük korkuları bir gün düşmanım olmak. Başlarına gelecekleri çok iyi biliyorlar çünkü. Neyse çok seviyorum ben onları, o yüzden korkmayın fıstıklar.

Konuma geri dönecek olursam... Köpekli'yle mesajlaşıyorduk, kafama bir esti, Instagram-kontrol yaptım. Baktım keyifli bir hesabı var. "Hadi S. bu sefer de sen takip et." dedim ve yapıştırdım takibi. Hemen geri takip geldi tabi ki. Öyle bir karıştırırken, etiketlendiği fotoğraflara bakayım dedim. Ne gördüğümü size şöyle aktarabilirim: 1.5 sene önce beni hunharca, gözümün önündeki kızla aldatan eski sevgilim Donuk'un ablası ile Köpekli, kafaları kareye neredeyse sığmayacak şekilde yakından çekilmiş bir fotoğrafta. Beraber. Gerçekten bir gün gelecek, gördüğüm bir fotoğrafın ardından uygulamayı kapatıp "Canın cehenneme Instagram!" diyeceğim. Ama o gün bugün değil. Yetmedi çünkü bu kadar şaşkınlık, fazlasını istiyorum.

Eski sevgilimin doğum gününde, eski sevgili kervanıma bir yenisini eklemişliğim vardır.

Geçtiğimiz sene, Donuk'la tam da ismine uygun donuklukta bir ilişki içindeyiz. Birinin doğum günü olacak da, Donuk kafayı bulacak da, biz Donuk'la el ele tutuşacağız. Neler çektim ben siz bir bilseniz. Nedenini sorguluyorsunuz tabii haklı olarak. Çünkü Donuk'un en yakın arkadaşı Anne Kuzusu da benim eski sevgililerimden biri. Hal böyle olunca öyle çok göz önünde bir ilişkimiz yoktu Donuk'la. Anca bir gece kulüplerinde, barlarda rahat ederdik hep.

Sonrası Donuk'un uzaklaşma evreleri, benim anlam verememem, grubumuzun dağılması, Donuk'la ilişkimizde depremlerin başlaması... Sarı, sevgilisi Siyah, ben ve Donuk çok eğlenceli bir gruptuk, göt göte yaşardık. Ta ki Donuk beni boynuzlayana kadar. Her şeyin rengi bir anda griye çalmaya başlamıştı. Bir de malum kız gözlerimin önündeydi. İlişkimiz boyunca ikisini lise kantininde görüp kıyametleri koparmışlığım vardır. Hep yakın arkadaş adı altında uyutulmuşum meğer.

Tarihler 1.5 yıl öncesini gösterirken, Anne Kuzusu'nun doğum günü partisi için bin bir cinlikle, o zamanlar reşit değiliz, bir bara giriverdik. Eski sevgilimin doğum gününde, eski sevgili kervanıma bir yenisini eklediğimi belirtmek isterim. Sonrası mı? Tuvalet koridorunda çığlıklar eşliğinde Donuk'la kavga eden bir S., Donuk'un hayatı konusunda tereddütler yaşayıp koridor başında nöbete geçen bir bodyguard, art arda attığım tekila shotlar falan.

Geçmişimin peşimi hiç bırakmayacağına dair tehditler alıyorum.

Hiç birbirinden bağımsız ilişkilere sahip olamadım. Çirkin'le tanışmam takıldığım başka bir çocuk sayesinde olmuştu. Cool desen liseden yakın bir arkadaşımın arkadaşı. Onunla da Sarı'nın takılmışlığı var, her şeyimi de bilir üstelik. Donuk desen Anne Kuzusu'nun "kardo"su. Renk vardı, o da Sportif'in sınıf arkadaşıydı. Saftirik vardı, bana aşık olan 2 çocuğun yakın arkadaşı. Bakın arkadaşlar, bu dramdır, dramın kelimelere dökülmüş halidir.

Felsefem hep "Exprience, live, get rid of." olmuştur. Yani "Tecrübe et, yaşa, kurtul". "Kurtul" kısmıyla ilgili ciddi sıkıntılarım var galiba. Hatta belki öyle bir kısım bile olmayabilir hayatımda. Çünkü an itibariyle Köpekli'nin de Donuk'la bağlantısı olduğunu keşfettim. Resmen ben uzaklaşmaya çalıştıkça tecrübe peşimden bir sapık gibi koşuyor. Geçmişimden hiç kurtulamayacağıma dair tehditler alıyorum, çeşitli şekillerde örneklediğim üzere siz de şahitsiniz artık.

Artık yanınızda sicil kaydı, temiz kağıdı, ikametgah ve son 3 ay içinde yapılan telefon görüşmelerinin dökümü olmadan benimle tanışmak üzere elinizi uzatmayın.
S.


Unutmayın, şansınız bir anda döner.

Love isn't always on time.

Cool aradı! Evet, ben biraz soğuk yapınca hemen arayı ısıtmak istedi sanırım. Bir baktım dün akşam için planlar yapıyor. Esmer'le her zamanki yerimize götürdüm onu. Şık, sessiz, keyifli bir yer. Sonrası sahilde yürümeyle devam etti. Git gide alışıyoruz gibi birbirimize. Ama bende kafa hala karışık. Aynen, Köpekli'den bahsediyorum. Cool'la ayrıldık, eve geldim, hatta arabayı park ederken bir kestim evin ışıkları yanıyor mu diye. Neyse eve gelmemle Facebook'tan konuşmaya başlamamız bir oldu. 

Bir anda ne istersem elde edebilecekmişim gibi geldi. Sonra silkindim, kendine gel S. dedim. Ne gerek var şimdi ekstradan bir maceraya? Aklımda yankılanan tek bir şarkı, Hold The Line. Nakarat beni fena çarpıyor. "Love isn't always on time" diyor Bobby Kimball amca. "Aşk her zaman zamanında değildir."

Ne geliyorsa başıma, hep rakıdan geliyor.

Çirkin'le ilk hamleler ben rakı masasından kalkıp onun yanına gidince olmuştu. İstanbullu vardı bir ara, onu da anlatırım, onunla da rakı masasında keyif yaparken kaptırmıştım kendimi. Şimdi de Köpekli konuya rakıdan girdi. "Rakı içiyorum." dedi, beni fena kazandı. Oturduğumuz yerde bir manzara var ki içmemek için aptal olmak gerek. O da kaptırmış kendini bu güzelliğe. Derken bir baktım benden rakı sözü alıyor. 

Numaramı da kaptı hınzır. Sabah da rakı için sözleştik. Bakalım bu kez neler gelecek başıma. Çünkü şimdiye kadar ne geldiyse başıma, hep rakıdan geldi. Hı bir de ufak bir detay var. Köpekli 20 gün sonra İstanbul'a taşınıyor. 

Ey Köpekli! Eğer bunu okuyorsan, bil ki hayat büyük tesadüflerle bizi bir araya getirmeye çalışıyor. Blogumuzu bulman imkansızdan öteydi ama sonuçta buldun. O yüzden boşver İstanbulu. Ben sana her akşam rakı sofrası kurarım. Söz bak.

Yine şans(sızlığ)ım beni yerden yere vuracak gibi.
S.

26 Haziran 2015 Cuma

Ocakta yemeğim var canım ya şimdi gelemem.

Benim hayatım bu kadar aksiyonluyken, onların ki nasıl olmaz?

İlginç günler geçiriyorum. Benim için "ilginç"in kelime karşılığı, düşündüğünüzün aksine, "sakin" olarak kabul ediliyor. En başta, 1 haftadan uzun bir süredir kendi evimde kalıyorum. Normalde haftanın en az 3 günün G.'nin evinde geçirirdim. Ama serseri G. ailesinin yanına gidince, ben de aile ziyareti yapayım dedim. İkinci olarak, günlerdir alkol almıyorum. Dolaptaki biralara elimi bile sürmüyorum. Belki sadece yoğurt alırken düşmesinler diye elime alıyor olabilirim ama açmadığım konusunda sizi temin ederim. Bunun dışında, sadece evde yemek yiyorum. Sağlıksız hiçbir şey yemiyorum, gereksiz hiçbir şey yemiyorum. Son olarak her gün spora gidiyorum. Hem de kardiyo yapıyorum. Ah Tanrım, evet bunların hiçbiri ben değilim aslında. Ama sakinlik, ya da ilginçlik, hoş geliyor bu aralar.

Elli Ton serisini aldım elime, bütün gün keyif yapıp onu okuyorum. Artık 300. sayfada sekse ben doydum onlar 540. sayfada doyamadılar. Yazıktır, size de bize de yazıktır. Diyeceksin ki madem öyle, ne demeye okuyorsun? Tamam da tatlım, benim hayatım bile bu kadar aksiyonluyken, nasıl olur da psikopat bir roman karakterinin hayatı aksiyonlu olmaz? Buna kafa yora yora 48 saatte 640 sayfa bitirdim resmen. Kıskandın diyeceksin, vallahi kıskanmadım. İçim çıktı sevişme dinlemekten. Vallahi bak!

Gözüm saatte ama bu kez alışılanın aksine kimseyi beklemiyorum.

Merakını dindireyim, şu anda tabii ki Gülşen dinliyorum. Sofistike zevklerimi aylar öncesinde bıraktım. Türkçe Pop, damarlarımda akan kanmış benim. Aksini kabul etmiyorum. 

2 dakika sonra kalkıp ocağın altını kapatmalıyım. Gözüm sürekli saatte ama bu kez alışılanın aksine kimseyi beklemiyorum. Yalnızca hayatımda ilk kez düdüklü tencere kullanıyorum da biraz stresim o yüzden. Neyse kapattım altını, bakalım güzel olmuş mu yemeğim, göreceğiz. Eğer akşam saatlerinde kapıda bir Domino's motosikleti görmezseniz bilin ki lezzetli olmuş. Yoksa kesin isyan çıkacak evde.

Coolluğa coollukla cevap verince Cool koşa koşa gelmeye başladı.


Diyordum ya Cool bir havalarda, pas vermiyor etmiyor. Meğer ateşe ateşle karşılık vermek lazımmış. Hikayeye atılan 2 keyifli snap ve mesajlarına 1 gün geç cevap vermek çocuğu muma çevirdi. Dün akşam bizim Esmer ve sevgilisiyle buluşacağım geç saatte, baktım Cool'dan mesaj. "Araba kullanıyorum yazarım" dedim, hemen parlayıverdi "Bu saatte nereye?" diye. Ah canım, ne oldu ki şimdi? 

Bakalım bu hafta sonu güzel bir plan yapıp, "Hazırlan gelip alacağım" seni demezse şansı yok artık. Köpekli de gözükmüyor ortalıkta. Gerçi ben size Köpekli'yle resmi ilk tanışmamızı anlatmadım di mi? Ah ben var ya ben! 

Doğru mu anladım? S., değil mi?

Baktım geçen akşam Köpekli köpek gezdiriyor, aldım Elli Ton'umu evden atıverdim kendimi. Sonuç olarak kendimi sokağın ortasında bağdaş kurmuş köpeğiyle oynarken, Köpekli'ye elimi uzatmış "Bu arada ben S." derken buldum. Evet, değişik bir ismim var ama anlaması da o kadar zor değildir. Böyle kaşlarını çattı, "Doğru mu anladım? S., değil mi?" dedi. Derdi ne bilmiyorum ama ismimi sindirene kadar bayağı bir düşündü. Neyse onun adı da çok klişeymiş, bir de kısaltması var ki daha da klişe. "Ben de Köpekli. Ama arkadaşlarım Köp der" dediğini farz edin. Öyle komik. Memnun da olduk tanıştığımıza. Sonrası "Görüşürüz o zaman"laşmaktan ibaret. Hoş çocuk. Yakından daha da hoş. Hatta G. ve benim en bitanecik arkadaşım Sarı'ya göre Cool'dan çok daha yakışıklı. Ama bakalım.

Sarı olsa şimdi "Veeee S. formuna döndü" der, bana bir kadeh kırmızı şarap uzatırdı.
Sarı, gel Sarı, yeter.
S.

24 Haziran 2015 Çarşamba

Köpekli çocuk duası et bana.

Nereden bileyim ihtiyacım olacağını?

Çirkin'le çirkin anılarıma ara verip, 2 gün önce başlamaya çalıştığım maceramı anlatmalıyım bugün.  Gerçi tam 2 gün öncesine dayanmıyor konu. Geçtiğimiz yaz sonu olmalı, bir sabah evden çıkıyoruz babamla. Kapıda Boxer cinsi bir köpek. Sahibi hemen ardında, nasıl hoş, nasıl güler yüzlü bir çocuk. Ben tabii hemen köpeğe yöneldim, babam çocukla sohbete daldı. Sonra herkes kendi yoluna gitti. Evet, bir erkekle böyle sakin bir tanışma yaşamam akıllara durgunluk veriyor ama arada oluyor böyle.

2 gün önce spordan dönüyorum, bir baktım köpek bana doğru bakıyor, ama sahibinin yanından ayrılmıyor, izin verene kadar. "Git kızım." dedi Köpekli, öyle olunca köpek koşa koşa yanıma geldi. Bir güzel sevdim, ellerimi yüzümü sırılsıklam etti şapşal şey. Köpekli de o sırada telefonla konuşuyordu, telefonu kapattı, bir daha çaldı, sessize aldı. Beni bekledi yanına gidene kadar. Sohbet ettik biraz ama ikimiz de isim söylemedik! Evet, beynimi o sabah evden çıkarken suya koymuştum. Nereden bilebilirim ihtiyacım olacağını. Ne kızıyorsun ki?

Siz siz olun yan apartmandaki çocuğu camdan izlemeyin.

Sonrasında o evine yürüdü, ben evime. "Görüşürüz" dedik birbirimize, ben bin bir umutla dolu tabii. Dün akşam aynı saatlerde eve geliyorum, ama Köpekli yok ortalıkta. Ay bir hayalkırıklığına uğradım, sanki 10 yıllık kocam söz vermiş de tutmamış gibi, öyle üzüldüm. Sonra camda duruyorum böyle, amaçsızca dışarıyı izliyorum. Bir baktım ki Köpekli yürüyor aşağıda. Daha ne yapacağımı kestiremeden kafasını bir kaldırdı, göz göze geldik. Keşke direk "Köpekliii ben seni bekliyordum." deseydim, daha az belli olurdu. Resmen yakalandım! Siz siz olun aman diyeyim camdan izlemeyin kimseyi. Kaçamıyorsun, edemiyorsun, boktan bir durum.


Şimdilik Köpekli'yle bu kadarcık anı biriktirmişken, diğer konuştuğun çocuk ne oldu diyeceksiniz. Ondan umudu kestik, mesaj atmıyoruz. O arada snap atıyor ama ben hep bir adım geriden gidiyorum. Biraz da o görsün, nasıl oluyormuş. Ondan da artık "Cool" diye bahsetmeliyim. Cool, Köpekli, Çirkin falan derken yine boş günüm geçmiyor. Biraz eğlenceli de işte...

Her yerde lazerler olan bankayı soymaya çalışıyorum sanki.
S.

23 Haziran 2015 Salı

Etik mi? Hiç işim olmaz.

Ev o günden beri tam bir Bekar Evi.

Az önce G., etik olmayan yollardan edindiğim türlü bilgilere değinmiş. O günü bir de benden dinleyin istiyorum. Benim açımdan bakınca çok ilginç bir gündü çünkü.

Bir hafta sonu boyunca Çirkin'in işleri vardı. (Burada şair "Sevgilisiyleydi" demek istiyor.) Tabii ben her saniye elimde benden akıllı telefonum, Çirkin'den haber bekliyorum. Bir de o hafta saçlarım bir kazaya kurban gitmiş, koyu kahve oluvermişlerdi. Biraz da bunalımdayım bu yüzden. Malum mesaj telefonuma geldi, ben G.'nin yanından ayrıldığım gibi Çirkin'e gittim. Hastayım, hafta sonu G. ile dağıtmışız sesim çıkmıyor falan öyle garip bir gün. Ona rağmen yine kedisi, Çirkin ve ben koltukta sarılmış yatıyoruz. Baktım Çok Yiyen arıyor, evdeyiz gelirken bira al diye. "Tabii" dedim, "prenseslere bira da alırım". Bu arada belirtmeliyim ki G.'nin evi o güne kadar asla bekar evi diyebileceğiniz bir yer değildi. Hep espressolar demlenirdi, sofistike içkiler tüketilirdi, haftada 2 gün temizliği yapılırdı falan. Artık tam bir bekar evi.

O gün önce bakkal amca aldığım biraları zorla çantama sokuşturdu, "saat 10'u geçti başıma iş açma" diyerek. Omzumda şişe şişe bira, eve bir girdim ki Allah Allah! Hava soğuk diye camı açmamışlar, sigaraları da ardı ardına yakmışlar, ev kıraathane gibi. Boş bira şişelerini çöpe atmamışlar her an Recep İvedik fırlayacak bir yerlerden, aynı öyle bir manzara. Neyse kuzularımın yanına yanaştım, biralarını verdim ve başladık geyiğe. Ben Çirkin'le yaptıklarımızı anlatıyorum, onlar da eski sevgililerini arasalar mı onu soruyorlar bana. 



Hemen araya bir paragraf sokmak istiyorum. G. öyle bir kızdır ki mesela desem ki "Dünya ikiye ayrılacak eğer eski sevgilin K.'yi aramazsan." yine aramaz. O kadar da inattır. Gerçi iyi bir şey galiba bu ama öyle biridir işte.




Uyku mu stalk mu deseniz, cevabı biliyorsunuz.

Evde sürekli geyik dönüyor "Hadi K.'yı arayalım" diye. Bir de B. var, Çok Yiyen'le G.'nin arkadaşı. Benim değil. O da odada ders mi çalışıyor ne yapıyorsa işte. O arada geliyor muhabbete karışıyor falan. Ben gaz veriyorum bunlara "Al telefonu ara." diye ama G. asla aramaz. Artık uyku vakti yaklaşıyor, ben evi topluyorum falan derken G.'nin bağırmasıyla kendime geldim. "Neeee? K.'ye mi yazdııııı?" diye B.'yi azarlıyor. B. de otomatik şanzımanlı arabalar gibi seri bir şekilde geri vites yapıyor. Sonra olaya ben dahil oluyorum.

G. ile birbirimize bakıyoruz "Sence yapmış mıdır?" diyor. "Bence kesin yaptı. Ben hallederim." diyorum. Bir bakıyorum masanın üstünde telefonu. Ama şifresi var! Peki bana engel mi? Asla.

B. ile yan yana yatıyoruz, önce şifresini kesiyorum büyük bir başarıyla. Sonra uyusun diye bekliyorum ama kız sanki Google'ın Türkiye masası direktörü. Girmediği site kalmıyor, bakmadığı uygulama kalmıyor maşallah. Pes ediyorum, uyuyorum. Hahaha işte burada neler yapabileceğimi göreceksiniz. Sabah 5'te uykumdan uyanıyorum, B.'nin telefonundan mesajlara bakıyorum, ekranın resmini çekiyorum ve sakince uykuma devam ediyorum.

Ve bu olaydan sonra en yakın arkadaşlarım bile benden korkmaya başladı.
S.
En normal günüm

     Ders arasında S. ile oturuyoduk, hava da nasıl güzel. Telefonum çaldı, bilmediğim bir numara arıyor. Açtım ben de (Size yemin ederim hayranlarımdan biri sanmıştım.). "Sen" dedi, "Sen G misin?" dedi kız. "Ben U., D.'nin sevgilisi.". Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Hemen kalktım S.'in yanından, küfür yemeye hazır bir şekilde insanlardan uzaklaştım. Ne dese haklı. Haberim yok kendisinden ama ne dese haklı.Sevgilisi hem de "7 aydır hiç yalan söylemeyen" sevgilisi, benle buluşçak diye kıza yalan söylemiş. "Bakkala gidiyorum" diye evden çıkıp yanıma gelmiş akıllara durgunluk veren bir şekilde. Başka yalan mı bulamadın be gerizekalı. Akıllı bir şeye de benziyordu. Sonra kapadım telefonu kıza da açıkladım durumu. D.'yi aradım. Bu durumdan biraz rahatsız olmuş olcak özür filan diledi ÇAT diye kapadım telefonu yüzüne. Sonra o aradı yine kısa kestirip kapadım. 

   Bu sefer derste aradı kız. Ay bide haklı yani. Ben olsam bu kadar mesele etmezdim direk ayrılırdım (büyük konuştum yine Allah korusun.) ama kız da haklı olayın aslını öğrenmek istiyor çünkü o Elvis Presley kılıklı denyo ne yalanlar söylemiş kızcağıza. U. da baya samimi konuştu tek bir kötü kelime bile söylemedi. Ben de ne varsa her şeyi anlattım kıza. Sonra D. mesaj attı özür filan cevap vermedim. Böylece kapandı konu. Akşam bizim kızlarla çıktık sonra eve döndük bizim "Çok yiyen"le kapışıyoruz kim daha çok bira iççek diye. Sonra her zaman içtiğimizdeki gibi (hiç bir zaman yapamasak da) "Eski sevgiliyi arama" muhabbeti yapıyoruz. Bakın o gece Chanel'de %99 indirim olurdu biz yine de aramazdık ama bizim zeki arkadaşımız (Burç yorumcusu yani) B. eski sevgilime mesaj atmış. Ben D.'nin derdine yanarken bir anda eski sevgilim K.'nınkine tutuşmuşum. Salak B. "G. bence seni unutamadı." tarzı şeyler söylemiş. Bunları hiç etik yollardan öğrenmedik orası ayrı. Dilerse S. bunu kendi ağzından size anlatır. 
   
     Neyse konudan sapmayalım. Geçen akşam aynı mekana gittik ve D. yine ordaydı selam verme faslından sonra bir kaç defa bakarken yakalasam da farkındaydı ayıbının. Biz mekandan ayrılırken bana "Yarın telefonda konuşalım." dedi. Ben arar diye bekliyodum açıkçası. Aramadı. Arasa bir süre eğlence çıkardı yine bize. Yerine bir sürü çıkıyor zaten. 


                                                                                                                              G.

22 Haziran 2015 Pazartesi

Ya halledersin ya da halledersin.

Yemlemeye çalışırken yemlendi bu kez.
1 saat önce Çirkin'in kız arkadaşıyla mesajlaştım. Evet, son anlattığım yerden buraya nasıl atlayabildiğim konusunda hepimiz şaşkınız biliyorum ama bakın, dinleyin, parçalar yerine oturacak hemen. 

3 ay boyunca başıma gelmeyen kalmadı, bahsetmişimdir. Elimdeki sonuç ise aşık olduğun adamın telefonundan gelen mesajlara, yem olduğunu bildiğin halde bilmiyormuş gibi davranmak oldu. Ava geleni avladım, yemlemeye çalışanı yemledim. Mesajlar tabi ki Çirkin'den değildi, konuşmanın sonunda kız arkadaşından sırıtan bir selfie geldi, bir de kahkaha efektli böyle. "Ah canıım"lı, "Daha yeni başlıyorum"lu mesajlardan bahsediyorum. İyice kafanız karıştı de mi? O zaman hemen sizi Nisan ayının başlarına götürüyorum...

Çirkin'in evinde koltuğa yayılmış TV izliyorum, Çirkin de hunharca yemek yiyor. Böyle bir ayımız dolmuş dolacak. "Instagram'ına baktım bugün." dememle Çirkin boğulur gibi oldu. Gördüklerimi aktarıyorum: 115 hafta öncesinden başlayarak aynı kızlar 100'e yakın fotoğraf. Evet, aklından geçenler doğru. Sevgilisi var. Bendeki soğuk kanlılık dünyaya bedel bu arada. Bir yandan o açıklama yapıyor, "Bitecek, uzatmaları oynuyoruz. Söz veriyorum halledeceğim" falan diye, diğer yandan ben pılımı pırtımı topluyor ve G.'nin evine dönmeye hazırlanıyorum. Kapıdan çıkarken "Ya hallet ya hallet." diyerek ilk tavizimi veriyorum.

Sen şeytan, o senden daha şeytan.

Ara verme kararı alıyoruz, sonra barışıyoruz, sözler veriliyor falan derken ben kendimi 1.5 yıllık bir ilişkinin ortasında buluyorum. Tabi ki uyuyamıyorum, tabi ki 7/24 kızın twitter ve instagramına bakıyorum ve tabi ki stalk yapacağım derken kızın tweetlerini favoriye alıyorum! Evet, yapıyorum. Niye şaşırdınız ki? Ve bir anda kız da benden haberdar olmaya başlıyor. Çirkin hala pişkin, "Sen şeytan, o senden daha şeytan. Dikkatli ol pabuçları ters giydirmeyin birbirinize." diyebiliyor bana. İşler buradan sonra iyice karışıyor. O kadar karışıyor ki telefonun diğer ucundaki kişi artık Çirkin değil, kızın ta kendisi. 

Bu arada kızın uçak pisti gibi geniş bir alnı var. O yüzden hikayenin geri kalanında kendisinden bahsederken "Alın" diyeceğim haberiniz olsun.





Bana 2 yol sunsa, "Benimle ve aynı işkencelerle" veya "Bensiz ve rahat" dese, yine "Seninle" derdim. Öyle de çok severdim.
S.

Ben belayı çekmiyorum, kendi ellerimle kazıyarak buluyorum.

Madem konu sevgilisi olan erkekler, o hayal kırıklığımla başlıyorum ben de. Diğerlerine de değinirim bi' ara. 
Sevgilimden ayrıldığım hafta derin buhranlardaydım ama öyle böyle değil. Hiç ben değilim sanki. Neden ayrıldm ona da başka zaman değineceğim. 


O hafta sonu kızlarla kafamı dağıtmak için çıkmıştık gece, S. ve benim en sevdiğimiz mekana (Ve artık A.'nın da). İçerde yine çılgınlarca eğleniyoruz. S. bana "D. sana baya bakıyor." dedi. D. bizim adamımız. Müzisyen mekandaki. Baya da havalı, tripleri bi' görseniz. Bi' baktım cidden bakıyor filan. Neyse ben de madem aşk acısı çekiyorum, unuturum, kafam dağılır, egom artar filan bakayım dedim. Sonra biraz konuştuk filan ismimi sordu, o söyledi. Derken biz artık mekandan çıktık.

Ertesi gün yine ayni mekana, D. yine o orada. Yine aynı muhabbetler, bana şarkı yollamalar filan imali imali. Soyadını filan öğrenemedim bir türlü zaten o sıralar. En son A. gardiyana rüşvet verip soyadını öğrenmişti sanırsam. 

Bir başka bakıyordu bana sanki.

Bir mecradan D.'yi ekledim sonra bin yerden o geri ekledi, bana mesaj attı filan konuştuk, ettik. Baya konuşuyoruz ama bir yandan da normal asılan erkekler gibi değil, e tabi bu hoşuma gitti. Bir de bakışları çok etkiledi ya da bana öyle geliyordu. Bir başka bakıyordu bana sanki. A. ile daha sonrası mekana gittiğimizde kavga oldu dışarıda. D. bana "Dışarı çıkma."dedi. Ben çıktım tabi ki. (Ne var biraz serseriysem?)  Arkamdan bir seslenişi var, dedim "Tamamdır bu iş." 

Sonra "Biz bir şeyler içelim." dedi. Buluştuk, normal konuştuk, güldük, eğlendik. Çok görmüş, geçirmiş bir hayatı var. (Yaşının benden biraz büyük olduğunu söylemem lazım). Yani o anlattı, ben dinledim hep. Çünkü yaşadıkları karşısında ne anlatsam olmayacak, yanına bile yaklaşamayacak. Bu  sırada D. bütün eski sevgililerini anlattı. Eski nişanlısını bile. 


Ama biri hariç.
   
  İşte bundan sonrası bana eski acımı unutturur gibi oldu bir ara.
G.

20 Haziran 2015 Cumartesi

Yeniden başlamak işkence gibiymiş meğer!

Sadece hak edene verilmeli sevgiler.

Geçen gün yine evde koltuğun bir yarısında G., diğer yarısında ben yastıklarımıza sarılmışız, Youtube'da Türkçe pop dinleyip duman altı yapıyoruz evi. İşte neyse G. bir şarkı keşfetmiş, Hayırlı Günler diye. Ay tam bizlik. Nasıl böyle sözler "S. S. S. S." diye çığlık atıyor neredeyse. Nakaratta şu malum cümle: Sadece hak edene verilmeli sevgiler. Evet tamam doğru sen de haklısın da yakışıklı arkadaşım, var mı hak eden? Buldun mu? Ya da kriterler ne? Yani hak edildiğini nereden anlıyoruz? Kafayı buna patlatmaktan yemin ederim manyak oldum.

 Bugün yine kırmızı ışıkta dururken radyoda başlamasın mı şarkı? Yeşil yanmış, arkamdaki kıro ama BMW'li arkadaş kornayı kökledi ama yok. Aklımda aynı soru? Hiç hak edene rastlamış mıydım? Ya da rastlayacak mıyım? Ya rastlayamazsam? 

Biliyorum böyle de hayat geçmez sürekli kafa patlatarak. Her giderli şarkıdan hayat dersi de çıkarmamak lazım tabi ama boş zamanın çok olunca yapacak başka şey bulamıyor insan. Öyle hak edeni de giyin, süslen, çık dışarı... bulamazsın ki. Bulan nasıl buluyor bilmiyorum ama bunca zamandır envai çeşit adamla tanıştım, birlikte oldum, ettim, karşıma çıksalar anlardım herhalde. De mi? O kadar da mala bağlamam, de mi? Rahatlatın beni hemen!

Çirkin de yine böyle bir zamanda girmişti hayatıma. Sevgilimden ayrılalı 1 ay falan olmuştu, birileriyle tanışmak, konuşmak falan istiyordum o günlerde. Şimdi yine aynı durumdayım ama aynı hataları yapmak istemiyorum. O da soru mu? Tabi ki biriyle tanıştım, snapleşip duruyoruz tabi ki! Ama bu seferki daha ağır, daha oturaklı bir çocuk. Ee tabi bu kez çirkin de değil! Nasıl yakışıklı, nasıl yapılı, nasıl hoş sohbet. Ama işte biraz fazla ağır sanırım. Hep bir mesafe, hep bir "Aman yanlış anlamasın" tarzı temkinli konuşmalar. Nereye gideceğini de kestiremiyorum. 1 haftadır konuşuyoruz, 1 kez buluştuk. Yani Çirkin'in tam tersi. 

Garipliğine alışmışım, normallik normal gelmiyor.

Normal mi kestiremiyorum, o kadar zaman olmuş ki böyle çetrefilsiz bir flört dönemi geçirmeyeli. En sonunda dayanamadım dedim ki ey yakışıklı, böyle ne oluyor bizim durum? "Bence her şey olması gerektiği gibi prenses kafanı yorma bu konularla" dedi. İnşallah içinden gelerek söylemiştir bunu, sırf benim koca çenemi susturmak için değil. Öyledir de mi? Ay içime yine kurt düştü, dur bir snap atayım da "Hellooo ben burdayım beni unutma" diyeyim. Sırf üzülmeyeyim diye böyle her an kendimi üzüyorum bir de. Hayır sorsan kendimi herkesten daha çok seviyorum ama yine de hayırlısı diyelim, hayırlısı olsun.

G. ve A. henüz buraya yazma fikrine alışamadılar, paniklediler mi nedir, bilmiyorum artık. Ama sanırım benim bir oradan bir buradan gelen hikayeme devam edeceksiniz azıcık daha!

Yaşarken şikayet etmezdim, keşke şimdi de etmeden durabilsem.
S.


19 Haziran 2015 Cuma

Huzurun Bile Huzursuz Ettiği Hayatıma "Hellooo!" Deyin.

Onu hatırlamadan uyanılan bir sabah var mı?
Yok yok, öyle bir evren yok. Bugün tam 3 ay olmuş belaya bulaşalı. Elimde kronolojik bir liste, bakıyorum bakıyorum da o kadar zaman olduğuna inanamıyorum. Tamam madem meraklar uyanmaya başladı, hikayeme başlıyorum!

Git gel, bir çocuğa öyle ya da böyle tak kafayı. Tak kafayı derken benim takan. Öyle okulda bir karşılaştık diye "Hadi buluşalım" olduk, sonra "Hadi bir daha buluşalım", "Nerdesin? Geliyorum." derken karşılaşma bir anda alışkanlığa dönüşüvermesin mi? Günde 3 kere bulur mu iki insan? Sabah kahvaltı edelim, öğlen yemek yiyelim, akşam kahve içelim, bir tane daha içelim falan derken 24 saatin 25'ini beraber geçirir olduk. 

Ne yapılır o kadar saat diyorsun, duyar gibiyim. Hemen cevap vereyim, "yargılanma korkusu olmadan" her yaşadığımızı birbirimize anlatıyoruz. Ya da en azından ben her şeyin anlatıldığını düşünüyordum. Arada bir okula yardım ediliyor falan, defterlerimde hala el yazıları, çizimleri, kahroluyorum baktıkça.

Neyse işte 3 hafta falan bu böyle gitti, ben ne onun ilgisinin farkındayım ne de sakladıklarının. Be kızım, yolda gördüğün adamın twitterını instagramını dibine kadar stalklarsın da günlerdir buluşup görüşüp durduğun adamın adını bir arama çubuğuna yazmak aklına gelmez mi? Yok yok, beynimi arada bir çıkarıp suya koyduğum doğru. İşte yine o günlerden birindeyiz, ben adamın sosyal medya hesaplarının hiçbirinin varlığından bile haberdar değilim, tak! aşık oldum adama.

Adam deyip duracağıma kendisine bir isim verelim. Şimdi G. burada olsaydı adamın tek özelliğinin çirkinliği olduğunu söylerdi kesin. O yüzden "Çirkin" diyelim biz bu adama. 

Çirkin, her şeyiyle çirkindi.
Abartmıyorum ya, valla. Böyle deyip duruyoruz, çocuklarımız ona benzerse G.'yi hiç affetmeyeceğim bu yüzden ama neyse onu çocuğum olunca düşünürüz. Yemin ederim böyle saçı mı çirkin desem, bıyığı mı çirkin desem, bacakları mı çirkin desem? Hıı bir tek poposu güzeldi, onu da zaten ilk 2 ay görmedim ki. Neyine nasıl aşık oldum inanın bilmiyorum. Hiç unutmam G. bir gün karşıdan bize doğru yürüyor, biz de Çirkin'le beraberiz, ay G. bir gülmeye başladı, dedim herhalde Cem Yılmaz gözükür oldu bu kızcağıza, yazık günah. Meğer Çirkin'in çirkinliğine gülüp duruyormuş serseri.

Bu arada biz kimiz, kaç kişiyiz, ne iş yaparız diye soruyorsunuz kesin şu anda. Tamam Çirkin'le olan çirkin ilişkimizi anlatmaya ara verip kendimizde ilgili ilk bilgileri paylaşıyorum. Biz üç hatunuz: S., G. ve A. Ben bu hikayenin yazarı, birtanecik S.'inizim. 

Biraz sabredin, bakın söz anlatacağım size S.'e neler olduğunu. Hikaye uzun, ben de konuşmayı severim zaten. Bir de gülmeyi. Bir de kahveyi, alkolü, müziği, yemeği, soğuğu... Ne çok şey severmişim ben meğer. Bakın Çirkin'e rağmen hala bir tık sevgi kalmış ruhumda demek. 

                                                                                                 Tabi bir ruhum varsa.
                                                                                                                  S.