Biz Kimiz?

Fotoğrafım
Birbirinden şanssız, birbirinden bahtsız, birbirinden aşık üç hatunuz açıkçası. Gün geçmiyor ki bir entrika yaşamayalım, gün geçmiyor ki kendi halimize ağlarken gülmeyelim. Hatta dedik ki madem durum böyle, başka ağlayanlar varsa açsın okusunlar bizi. Sorularını da yollamaktan çekinmesinler! Öpücükler sizlerle!

24 Ağustos 2015 Pazartesi

Her yaşımız beraber olsun mu yakışıklı?

Geçen hafta Göz'ün yaş günüydü. Dünyanın en güzel doğum gününü yaşatmak istedim kendisine. Ufak çaplı bir başarı da sağladım gibi... Nereden başlasam...

Ne bileyim ben bu kadar zorladığımı...

Sabahın köründe mini pasta siparişi verdim. Çantam zaten hazırdı. Öğlene doğru yakışıklı sevgilim hazır bir şekilde kapımın önünde bekliyordu. Mumları yaktım, çantamı aldım ve ona "İyi ki doğdun!" şeklindeki çığlıklarımla minik bir sürpriz yaptım. Dileğini tuttu, pastasını yedi ve yola çıktık. İstikamet Çeşme!


Yolda istediği müziği dinlemesine, istediği kadar hız yapmasına ve hatta makas yapmasına bile izin verdim. Sonuçta doğum günüydü o gün! Soğuk terler döktüğümü hiç çaktırmadım. Elbisemin terden bacaklarıma yapıştığını falan saklamaya çalıştım hatta kendisinden. Umarım görmemiştir. Gördüyse de hiç çaktırmadı, aferin sevgilime.


Çeşme'de önce yemek, ardından otele yerleşmek derken yolda onu sadece bir kez delirttim. Bu büyük bir başarı bence. Denize nerede gireceğimize karar vermeye çalışırken tek söylediğim "Sen karar ver."di ve en sonunda ışıklardan cayır cayır yanlayarak kalktık, sinirlenmiş meğer. Ne bileyim ben bu kadar zorladığımı... Sonrası bas bas bağırması, benim özür dilemek zorunda kalmam, onun sakinleşmesini beklerken Çeşme'yi baştan sona dolaşmamız falan...


Kıskançlıktan hediyemi geri isteyesim bile geldi.

Sonuçta denize gitmedik, otelin havuzunda yüzdük, üşüyene kadar çıkmadık hatta. Hediye olarak aldığım şort bir yakıştı sevgilime. Yemin ederim giymesin diye geri isteyesim geldi. O kadar yakıştı yani. Neyse yine sevgim kabardı, bir kıskançlık krizine girmeden mayoyu unutuyoruz... Güzelce hazırlandık, o benim makyaj yapmamı falan bekledi 1 saate yakın. Sonra arabamıza binip güzel bir meyhaneye rakı içmeye gittik. Mezelerimiz, balığımız ve rakımızla saatlerce sohbet ettik. Çocukluğunda yaşadığı kötü anılarına geldi sıra. Bir baktım benim eyeliner akıyor, ben salya sümük. Rakının etkisiyle o anlatıyor, ben ağlıyorum. Çok sevdiğim sevgilimi düşünüyorum, hak etmediğini düşünüyorum, canım yanıyor. Onun her şeyin en iyisini hak ettiğine kesinlikle eminim artık. Onu üzmemek için elimden gelen her şeyi yapacağıma o gece, o masada karar verdim ben.


Rakımız bitiyor, otelimize dönüyoruz. Yoldan biralar alınıyor tabii. Sonrası balkonda sigara-bira keyfiyle devam ediyor. Biraların neredeyse tamamını ona içiriyorum. Yoksa kusacağım çünkü. Ve koku konusunda o kadar hassas olan sevgilime bunu yapmaya hiç mi hiç niyetim yok. Derken uykum geliyor, zorla uyutmaya çalışıyorum onu. O kadar içtikten sonra kafasını yastığa koyduğu an midesi bulanmaya başlıyor. Bu sefer de sıra onu sakinleştirmekte. Zorla kusturuyorum onu, dişlerini fırçalatıyorum ve ölümcül uykuya teslim oluyoruz. 


Yok canım ne korkması...

Sabah gözlerimi onun yanında açmak... İlk onu görmek... Kokusunu duymak... Hayatın anlamını yeniden kavrıyorum resmen. Her şey sonunda olması gerektiği gibi. Ve en güzeli de gözlerini açtığında karşısında beni gördüğündeki yüz ifadesi. Mutlu! Resmen aşık olduğum adamın gözlerinde gördüğüm bu mutluluk beni kendime getiriyor. Ne uyku sersemliği kalıyor ne huysuzluk. 


İkinci günümüzü Çeşme'nin en kaliteli mekanlarından birinde yayılarak geçirdikten sonra sakince İzmir'e dönmek üzere yola çıkıyoruz. Yolda yine keyfimiz yerinde. Araba en çok ne kadar basacak diye test ediyoruz. Ben video falan çekiyorum. Yok canım ne korkması... Bir anda kendimizi evimin önünde buluyoruz. Kocaman sarılıp, doğduğu için teşekkür ediyorum ona. Ve ilk tatilimiz böylece sona eriyor. 



Hayat onunlayken neden bu kadar güzel, neden her saniye bir öncekinden daha mutlu oluyorum bilmiyorum. Tek bildiğim ona aşık olduğum. İyi ki doğdun Göz! İyi ki seninleyim.
S.

Ne var o mini etekli, minyon office girl olamadıysak?

Stajyerlik kariyerimin ikinci haftasındayım. İlk haftam bana prensesmişim gibi davranan sekreterler, lojistiğimi üstlenen patronlarla geçti. Ancak ikinci haftanın başlamasıyla beraber herkes rutinine geri döndü. Klimasız  bir odayı, çakma sarışın bir sekreterle paylaşıyorum. İki lafından birinin konusu evlenmek. Kapağı atmış eli yüzü düzgün bir çocuğa, şimdi ver elini evlilik. 

İlk günümü patron beyin odasında, klima açık ve deri koltuklarda rahat rahat bekleyerek geçirmiştim. Tam 4 saat aynı koltukta oturdum. 2 çay, 3 de kahve içtim ve hiçbirini kendim almadım. Önüme servis yapıldı. İkinci gün yemek yemem için ısrarlar yapıldı, Türk kahveleri pişirildi, erkenden çıkmama izin verildi. Üçüncü gün geldiğinde ofisten en geç çıkan kişi bendim. Ve bugün ikinci haftaya başlarken sabah kahvemi kendim yaptım, boşalan bardağımı doldurmaya üşendiğim için boş bardak yanı başımda melül melül bana bakıyor. Gelen geçen iş yaptığımı sanıyor ama yapacak işim bile yok. Normal ölçülerdeki masamı fotokopilerle dolduran sekreter kız arada bir klavyemden çıkan sesleri yadırgıyor ama ne yapabilirim ki?

Neyse ki dünyanın en minnoş sevgilisine sahibim de canım sıkıldıkça bana mesaj atıyor. Yemin ederim o olmasa bu staj çekilmez. Neyse durun bir saniye, kahvemi alayım, sonra Göz'ü anlatacağım size.

Heh, tamam, geldim. Sarışın sekreter kız beni mutfakta yakalayıp iki dakika içinde haftasonu sevgilisiyle evden çıkmadıklarını falan anlattı. Neyi kanıtlamaya çalışıyoruz birbirimize çözemedim ama ben de kendimi "Iıı biz de Göz'le işte akşam içmeye gittik."  falan derken buldum. Allah'ım sen aklımı koru! Tanımadığım kıza neler anlatıyorum ben böyle?

Göz'le ilişkimiz hiç alışık olmadığım bir şekilde yolunda gidiyor. Neredeyse 1 ay olacak, ilginç bir şekilde bende 30 gün sendromu başlamadı. Hala hiçbir şeyi batmadı mesela. "Şunu da yapmasa" dediğim hiçbir şeyi yok. Henüz. Umarım bir süre de olmaz. Çünkü sıkılmayı hiç istemiyorum. Babam bile alışmaya başladı "arkadaş"ıma. 

Edit: Bugün 44. gün ve hala yok...

S.

28 Temmuz 2015 Salı

Büyüdüğümü hissediyorum kalbimdeki sevgi büyüdükçe.

Ben nasılsam o da öyle.

Göz'ün telefonuna attığım 7. mesajın sonundayım. Nasıl delirtiyorum onu belli değil. İşi olduğu zaman telefonunu sessize alıyor, ben de bunu fırsat biliyorum. Hemen başlıyorum delirtmeli mesajlarıma. Okuduktan sonra kahkaha atarak beni aramasını seviyorum. Tabii bugün biraz abartmışım, o da sessize almayı unutmuş telefonu, sonuç olarak babası bir bakmış telefona: S.'ten 7 mesaj. Biraz dalga geçmiş bir de sevgilimle ama olsun, yine kahkahalar içinde aradı beni. Telefonu de o sihirli 11 harf-2 kelimeyle kapattı ama hiçbir zorlama his yaratmadan, sadece içinden geldiği için.

Yanında sonsuz bir huzurda oluyorum. Denize gidiyoruz mesela, saatlerce şezlongta yayılıp sohbet ediyoruz. Acıktığımı anlıyor, su içmeyi hatırlatıyor bana. Yola çıkmadan önce çişim var mı diye bile soruyor. Gerçi bunu büyük ihtimalle yoldaki ilk petrol istasyonunda durmamak için yapıyor ama olsun.

Arabam olmadığı günlerde kapımdan alıyor, kapıma geri bırakıyor. Kendi arabası olmadığında rahatça söylüyor, "Bugün sendeyiz hatun." diyor. Oturuyor sağ koltuğa, babam gibi direktifler veriyor ben araba kullanırken. O kadar keyif alıyorum ki o böyle kocaman bir adam gibi davranınca. Daha da büyüdüğümü hissediyorum. Ben büyüdükçe kalbim de büyümüş meğer. Çok farklı seviyorum onu. Kaçma gereği duymuyorum hiçbir şeyinden. Rahatsız olduğum bir özelliği olduğunda yüzüne vurmuyorum, kurtulmasını beklemiyorum. "O da böyle." diyorum, "Ben nasılsam o da öyle.".

Zira kendisi yürek yemiş gibi hareket ediyor.

Eli titriyor telefonum her çaldığında. Merak ediyor ama soramıyor, çekiniyor sınırlarımı aşmaktan. Dün mesela. Araba kullanırken mesaj gelince ondan rica ettim bakmasını. Annemdi. Başka okunmamış mesajlar da vardı telefonumda. Mesela Köpekli'nin yarın taşınacaklarını söylediği mesajı vardı. Ben bu mesajın geldiğini Göz'e ayrıca belirtme gereği duymamıştım ama gizlememiştim de. Sesi değişti bana mesajları okurken. Anneme cevap yazdı sonra bıraktı telefonumu. Otoban boyunca konuşmadı, içinde patlayan bombaları sindirdikten sonra başladı yeniden konuşmaya. En sonunda ben telefonuma istediği gibi bakabileceğini, gerçekten her şeyimi onunla paylaşmaya hazır olduğumu söyledim. Gerçekten içimden geçen de buydu. Hala öyle. Zerre pişman değilim ona bu kapıyı açtığım için.

Çirkin'i ve hikayesini en çirkin noktalarına kadar biliyor artık. Anlatmak zorunda kaldım. Çünkü AySurat Göz'ü kovalamaktan vazgeçmedi. Duruyor duruyor bir yerden takip ediyor. Göz sonunda patladı "Canıma tak etti artık, ne inatmış bu kız." diye. Haklı. Çok haklı.

Diğer yandan Göz'ün eski sevgilisi, kendisine Yürek adını uygun gördüm zira yürek yemiş gibi hareket ediyor, beni her yerden eklemeye başladı. Aynı anda kız Whatsapp grubundan olduğunu tahmin ettiğim arkadaşları da hunharca takip isteği yollamaya başladı bana. Reddettiğim, engellediğim kız sayısının haddi hesabı yok. Fenomen oldum resmen.

Onunla olmak bu sıralar her şeyin önünde benim için.

Ben kızla konuşma kararı aldıkça Göz beni durduruyordu. Duymamdan korktuğu ne var diye de düşünmedim değil açıkçası. Sonrasında attıkları salak tweetlere dayanamayan Göz, Yürek'i aradı ve olanlar oldu. Yürek birkaç kez tehdit edildi falan Göz tarafından. Mesajları benim okuyacağımı tahmin eden Yürek, bana çirkin demeye kadar varan mesajlarıyla seviyeyi iyice düşürdü ve en sonunda Göz'ü sinirden naralar atacak raddeye getirdi. Onun beni sakinleştirmesi gerekirken türlü şebekliklerle ben onu sakinleştirir oldum. Neyse ki konu akşama kadar uzamadı ve yemeğimizi huzurla yiyebildik.

Dünkü huzur dünde kalır diyerek bugün de sırf can sıkıntısından azıcık olay çıkardım. O da meğer benim olay çıkardığım konuda bana bir şey teklif edecekmiş de istemezsem ama onu kırmamak için tamam dersem diye tereddüt ediyormuş. Bütün günü çalışarak geçiyor, o yüzden de yarınki işlerini hallederken benim de onunla gitmemi isteyecekmiş. Hem şehri de çok iyi bilmiyor, geçen sene taşınmışlar buraya. Öyle olunca benim engin yol bilgimden yararlanmak istemiş. Ben tabii ki kabul ettim bunu. Çünkü hem yarın tamamen boşum hem de onunla olmak bu sıralar her şeyin önünde benim için. Yarın erkenden kalkıp koşuşturmacaya başlayacağız da hadi bakalım.


Her şey bir yana bu olaylardan çıkardığım bir ders var ki stalklayan değil stalklanan kazanıyor bu dünyada.
S. 

23 Temmuz 2015 Perşembe

Sevmeye başlıyor, hissediyorum.

Göz ile ciddi ciddi birlikteyiz. Öyle ki artık çeşitli fonksiyonlarıma veda etmiş durumdayım. Kimse gözüme farklı gözükmüyor, Göz hariç. Gerçi onun da gözlerinin içine 5 saniyeden fazla bakamıyorum, fazla korkunçlar çünkü. Neyse ki benim bakamadığım gözler bana en anlamlı şekilde bakıyor. Bu yeter bana.

6 gün ayrı kaldık. Daha ilk saniyesinden itibaren telefonda konuşmaya, mesajlaşmaya ve yakınmaya başladık. Ben evden 10 günlüğüne uzakta olacaktım, o da 7. Sonuç olarak o 3. günün sonunda döndü, ben de 6. günün. Ve bugün akşam o beklenen buluşma yaşandı. Günlerdir her saniye mesajlaşıp, telefonda konuşup, gülüp eğlendikten sonra bu akşam kollarındaydım. Bana ilk sarıldığı an dünyam aydınlandı, tüm o yorgunluk, bıkkınlık bir anda yok oldu. Özlemiştim.

Mesela şu an da özlüyorum. Eve döneli 1.5 saat oldu, telefonu da az önce kapattık ama ne olursa olsun konuşacak bir şeyler bulup birbirimizi arıyoruz. Dün mesela, işi vardı, tam 1 saat yazamadı. Derken bir anda beynim alarm verdi, ben ona mesaj atarken bir baktım ki o beni arıyor. 3 saat sonra yine aynı şey oldu. Hep karşılıklı oluyor, çok tatlı. 

Korkunçlu bir şey tabi ki oldu! Dün akşam oturuyoruz, Göz bana twitter'dan bir şey gösterirken bir baktık ki takip isteği var. Kim, tahmin edin. Evet, tabi ki Aysurat! Durumu açıklamıştım, kim olduğunu da söyledim, konuyu uzatmadan kapattık. Hiçbir şey yapmamaya razı oldu sanırım. Ya da en azından ben öyle umuyorum. Ama sen benden hala ne istiyorsun be kadın? Canımı bir tek Göz'le yakabileceğinin farkında, bunu kullanıyor. Sanıyor ki ben onun canını bilerek yaktım. Ah be güzelim, ne alakası var? Göz'ümü rahat bırak!

Bugün yine çok güzel vakit geçirdik Göz ile. Böyle evde otururken telefonuma gelen "20 dakika sonra gelip alıyorum seni" mesajı zaten dünyaya bedel. Bir de usulca evime kadar gelip, beni alıp şehrin belki de en huzurlu yerlerinden birine götürmesini hiçbir şeye değişmem. Soğuk biralarımızı deniz kenarında keyifle içtik, güzelce sohbet ettik ve hiçbir huzursuzluk yaşamadık. Artık sahilde arabamızı çekip keyif yaptığımız ve "Bizim yer" dediğimiz yerimiz bile var. Resmen iyi bir çift olma yolundayız.

Aylar, belki yıllar sonra ilk kez çetrefilsiz, huzurlu, doğru bir ilişkinin içerisindeyim. İçimden geldiği gibi davranıyorum, içimden geldiği gibi sevmeye başlıyorum onu. Hak ediyor da bu sevgiyi. Beni her halimle sevebiliyor. Mesela dün tatil dönüşü, bitik haldeyken yalnızca duş alıp gidiyorum yanına ve o beni koklayarak öpüyor. "Nasıl güzelsin sen" diyor şiş göz altlarıma rağmen. Sevmeye başlıyor o da beni, hissediyorum. 

Bu kez bir neden yok ortada sevmemek, sevilmemek için. Tüketmeden yaşamak elimizde bu kez.
S.

13 Temmuz 2015 Pazartesi

"One leads another" der sevgili Amerikalı amcalar.

İçkilerin biri bitiyor, diğeri balşıyordu.

Cool'la aramızda hiçbir şey kalmadığını netleştirdim birkaç gün önce. Gereken buydu sonuçta. Ama hikayenin bir kısmını bugüne saklamıştım. O yüzden geçtiğimiz haftaya geri dönüp soluğu Esmer'in doğum günü partisinde alıyoruz:

İlk önce bir arkadaşımızın evinde toplandık ve herkes orada hazırlandı parti için. Biz de Cool'la bahçede oturuyoruz, Esmer'in arkadaşları falan var yanımızda. Aralarından biri, Göz diyeceğim kendisine çünkü dünyanın en güzel mavi gözlerine sahip kendisi, beni birkaç hafta öncesinden beri Esmer'e sorup duruyordu, illa tanışmak istiyordu falan ama sonuçta Cool'la konuşuyordum ben. 

Nitekim o akşam Göz benimle sessiz ama hoş bir elektrik yakalamayı başardı. Çok konuşmadan, yalnızca kaçamak bakışlarla idare etti. İlerleyen saatlerde, aşırı alkol kullanımının zararlarının birincil kanıtı olarak kafası bir dünya vaziyette sohbete başladı benimle. O kadar tatlıydı ki. O fırlama görüntüsünün altında duygusal bir adamın yattığı her halinden belliydi. Neyse içkileri biri biterken diğeri başladı, "One leads another." hesabı. Ve Göz körkütük sarhoş oldu. Gecenin geri kalanında teknenin kamaralarından birinde sızmış vaziyetteydi.

Sıska umutlanmıştı bir kere ve ertesi gün Esmer'in hayatı zindana dönecekti.

Dönüşte kendisini eve bırakmak suretiyle biz gecemize devam ettik tabii. Sabah eve döndüğümüzde ölümüne uyuyordu. Herkes bulduğu ilk yerde uyudu, ben de bana tahsis edilmiş odamda yalnız başıma. Eve dönüş yolundayken Göz'ün yakın arkadaşlarından Sıska bana bayağı bir yanladı. "Sen neymişsin be!" diyeceksiniz kesin ama ben bile inanamıyordum bir anda bu kadar erkeğin benden hoşlanmasına. Nitekim ben Sıska'yı kırmadan, kibarlığı elden bırakmadan gayet arkadaşça davrandım ona. En azından ben öyle olduğunu düşündüm. Ama Sıska umutlanmıştı bir kere. Ertesi gün Esmer'in hayatını zindana çevirecekti. 

Ertesi sabah aşağıdan gelen tıkırtılara uyanıp susadığımı fark edince kendimi alt katta buldum. Göz elinde bir bardak suyla bana bakıyordu. "Susadım da..." deyince hemen bir bardak da bana uzattı ve beraber ilk suyumuzu yudumlamaya başladık. Sonrası biraz sohbetin ardından ben uykuma döndüm. Ama ilk gördüğüm an aklımın bir köşesine kazındığını söylemekten çekinmiyorum.

Günler benim Cool'dan ayrılmalarımla geçerken, bir başka evrende Göz, Sıska ile kavga ediyordu. Sıska benden çok hoşlanmıştı ve madem kendisi sahip olamıyordu, arkadaşı da sahip olmamalıydı. Ben bu tartışmaların gizli şahidiydim. Esmer her fırsatta bana durumu anlatıyordu çünkü. Ve bu sırada diğer bir evrende de biz Göz'le sürekli Snapleşiyorduk. Cool'la konu tamamen kapanmış, içim rahatlamıştı.

Canımın yanması bile korkutuyor onu.

Hoop, sizi iki gece öncesine alıyorum. Bütün gün hunharca bira içen Göz, gece yarısından yalnızca birkaç dakika sonra beni arayıp, uykumdan uyandırıp tam 1 saat boyunca benimle konuştu. Sıska'yla aralarında geçenlerden tutun da bana karşı hissettiklerine kadar her şeyi anlattı. Ve bunun yanı sıra benden özür diledi, Sıska'yla bu konuların içine beni dahil ettiği için. Sonrasında ikimiz de konunun netliğinden emin olup kendimizi uykuya teslim ettik. Sanırım yavaş yavaş bir ilişkinin iki tarafı olmaya doğru gidiyoruz.

Çok keyifli, çok eğlenceli ve bolca ortak noktamızın olduğuna şahit olabileceğiniz sohbetler geçiyor hep aramızda. Bir yerimi çarptığım an, benden çok kaygılanıyor, canımın yanması bile korkutuyor onu. Görüşmek istediğini söylerken çekinmiyor. Biliyor musunuz, ben de çekinmiyorum. Hem de hiç! Bu sabah görüşmek istediğimi rahatça söyledim mesela. Ayrılalı yalnızca birkaç saat oluyor hatta. Akşam yine beraberiz. Sıkılmaktan korkmuyorum ilk kez. 

CD'lerindeki Yıldız Tilbe parçalarından ve her fırsatta arabayı yanlamaya çalışmasından da anlayabileceğiniz üzere G. için ideal bir enişte adayı kendisi. Duygusallığı da Çok Yiyen'den onayı almıştı. Esmer desen en yakın arkadaşı zaten. Son olarak Sarı da tipine onay verdiğine göre herkes için hayırlı bir sevgilim oldu galiba.
S.

8 Temmuz 2015 Çarşamba

Banliyöyü sevdiğimi söylersem derhal kliniğe kapatın beni.

Neyse ki gecenin kalanını hatırlayamayacak kadar içmiştim.

Pazar günü Esmer'in doğum günüydü. Kalabalık bir grup, gece tekneyle açıldık, içtik dağıttık. Grubumuz çok eğlenceliydi. Tek bir kişi hariç: Cool! Evet, şaşkınsınız anlıyorum. Cool da geldi. Ertesi sabah işe gitmesi gerektiği halde geldi hem de! Tek bir derdi vardı, o da beni teknede tanımadığı insanlarla yalnız bırakmamak. Halbuki Esmer benim kaç senelik arkadaşım, diğer yanda sevgilisi, ablası, Sofistike falan herkes oradaydı. 

Hatta hazırlanmak için eve gittiğimizde Esmer'in erkek arkadaşlarını işaret ederek "İyi ki gelmişim, gözüm tutmadı bunları." dedi. Resmen patavatsız! Eğlenmek desen, onda da pürüz çıkarıyor. Müzik fazla geliyor, dans gereksiz geliyor, fotoğraf çirkin geliyor ona. Artık "Ogk!" dedim yani. İçtiğim içkinin miktarına karışıyor, "Başka içmek yok." diyor, elimde bardak görünce surat yapıyor. Neyse ki gecenin kalanını hatırlayamayacak kadar içmiştim, fazlasına gerek kalmadı. En son hatırladığım teknenin burnunda kavga ettiğimiz. Esmer'in sevgilisine gidip "Artık dönelim, sıkıldım şunun triplerinden, burdan Otto'ya geçeriz." bile demişim. Nitekim dönünce de onu evine yolladım biz de eve geçeceğiz diyerek. 

Sensin gereksiz.

Gece nerede kalacağıma da ayrı dertlendi. Daha gram alkol almamışım, başım çatlıyor, gelmiş bana "Seni de gece eve bırakacağım." diyor. "Anlatamıyorum galiba, hepimiz Esmer'in sevgilisinde kalacağız." diyorum, "Bu tiplerle aynı evde uyutmam seni." diyor. Yahu zaten sabah 7'de dönmüşüz eve, o kafayla kimsenin kimseyi dertlediği yok, kafasını koyacak yer bulan uyumuş. Değdi mi huzur kaçırdığına?

Ertesi sabah asıl olanlar oldu. Uyanınca Sarı'ya gittim, yazlığa. Başım nasıl zonkluyor, midem felaket. Klasik akşamdan kalma S.'im yani. Gece Cool'la çekildiğimiz çok güzel bir resim vardı, onu Instagram'a koymamla Cool'dan mesaj gelmesi bir oldu: Fotoğraf koymuşsun, gereksiz.

Gel de şimdi bu çocuğu boğma. Fotoğrafı kaldırdığım gibi, "Gereksiz olan senin bu tavrın. Ne seni gerdi bilmiyorum ama artık bir önemi de yok." dedim. Yok arkadaşım, kusura bakmayınız, ama ben hiç gelemem böyle şeylere. Kafamı dinleyeceğim, eğleneceğim, güleceğim ilişki arıyorum ben. Senin tribinle mi uğraşacağım. 10 saat sonra özür de diledi tabii, ama cidden önemi yok benim için artık.

Güneş gözlüğümü de arabasında unutmuşum. Onu almam lazım ama asla buluşmak istemiyorum. Bir şekilde bana ulaştırmalı ama nasıl? Neyse onu da o düşünsün artık. Buluşmak istemiyorum, görüşmek istemiyorum, konuşmak istemiyorum. İstemiyorum yani kısacası.

Saçlarım sodalı su yüzünden kaskatı kesildi, durumun vehametinin farkında mısınız?

Diğer yandan yazlıkçılık da hiç bana göre değil, yıllardır neden yazlığa gitmediğimi hatırladım bir kez daha. Sarı'da kaldığım 1 geceden sonra tövbe ettim. Altımızda araba yok, yakında taksi durağı yok, bakkal yok. Evde desen internet yok, klima yok, boy aynası bile yok. Ne yani ben bikinimi giyince sahile inmeden önce nasıl olduğuma bakamayacak mıyım? Böyle sessizlik benlik değil! Hele bahçe işiyle uğraşmak, asla! Alerjim var bir kere benim, her yerim şişer durur. Sinekler desen en çok beni ısırır. Bir gecede 45 yerimden ısırıldım. Elim, kolum, bacağım, yüzüm, her yanım kırmızı kırmızı.  Saçlarım sodalı yazlık suyu yüzünden kaskatı kesildi, uçları çatal çatal. Durumun vehametinin farkında mısınız?

Böyle Manhattanlı hatunu Ege köyüne atmışsın gibi oldum. Ne yapacağımı şaşırdım. Mangal yakmaktan anlamam, 1 saat ateş başında bekledim, 3. saatin sonunda pişen etleri de köpek kaşla göz arasında masadan sildi süpürdü, bir geldik ki tabaklar bomboş! Rezalet haldeydik anlayacağın.

Şarap içelim dedik, o da 1 saatte bitti. En yakın market 5 yokuş uzaklıkta. Aç susuz kalırım, ölürüm de yürümem bir daha dedim. Nitekim 2. gün öğleden sonra kaçtım, geldim evime. Akşamına da hemen Esmer ve sevgilisiyle sahile indik, yürümeye. Bu sabah da kahvaltıya geldiler bana. Akşam yine sahile ineceğiz. Gerçekten 3'lü bir ilişkimiz olduğundan korkmaya başlıyorum. Ama ne yapabiliriz ki? Çok eğleniyoruz ve çok tatlıyız.

Araba, klima, internet, süpermarket ve dahası... Olmazsa olmazımsınız.
S.

2 Temmuz 2015 Perşembe

Bu ayrılık kimi ağlatır, bir daha düşün.

Sen nasıl ağlattın o koca adamı?

Hava iğrenç, evde cam açsak iliklerimize kadar üşüyoruz, açmasak havasızlık boğuyor. Temmuzun 2'sinde güneş açmıyorsa, benim gibi kıvranmaktan başka çareniz kalmıyor. Keyifsiz bir şekilde uyukluyorum sabahtan beri evde. Ne spora gitmeye hevesim var, ne dışarı çıkmaya. Sarı beni yazlığa bekliyor ama plansızlığı bu sıralar tavan yapmış vaziyette ve günlerce hunharca yorulacağımı, oradan orada koşturacağımı ve keyifle tatil yapamayacağımı bildiğim için hiç istemiyorum gitmeyi. Her istediğini o anda yapmak istemesi, bu sıralar uyguladığım hayat tarzıma hiç mi hiç uymuyor. Benim için hayat akşamları Köpekli'yle köpek gezdirerek, Cuma akşamları Cool'la buluşarak, G.'yle saatlerce dedikodu yaparak ve Esmer'le akşam kahvesine çıkarak gayet keyifli.

G.'den bahsetmişken, az önce kafamı delicesine kurcalayan bir şey oldu. Çok Yiyen, dün gece eski sevgilisiyle buluşacaktı. Hani şu Çok Yiyen'i sabah 6'da bir mesajla terk eden, başkasına aşık olan şerefsiz eski sevgilisiyle. Aylar önce ilk kez aramıştı çocuk onu. Sonunda buluşma ayarladılar ve Çok Yiyen'i intikam ateşine doğru yolladık dün gece. 

Az önce de Çok Yiyen uyanmış, mesaj atmış: Spoiler veriyorum. Ağlattım. yazmış. Ya sen nasıl bir kızsın, seni neyle beslediler, suyunun mineral dengesi mi farklı nedir? Nasıl başardın arkadaşım bunu? Sırrın ne? Ya koskoca adam nasıl ağlatılır? Ben onca şey yaşadım, Çirkin'i delirttim ama sinirden bile ağlatamadım. Ya da mesela Saftirik. Saftirik bile ağlamadı benim yüzümden. Ya da İşsiz vardı 2 sene önce. Körkütük aşıktı bana. Onu da ortada bırakmıştım, psikolojisi bozulmuştu, sakinleştirici almaya başlamıştı falan hatta benim yüzümden. Ama İşsiz bile ağlamamıştı. Sen nasıl ağlattın o koca adamı?

Şu anda Whatsapp grubumuz hunharca mesaj saldırısı altında kalıyor. Çok Yiyen yaptıklarını anlattıkça G. çıldırıyor, ben çıldırıyorum, Çok Yiyen daha çok anlatıyor. Resmen bu ikisini 1 senede kendime benzetmişim. Oh ne de güzel olmuş! Hatta öyle ki Çok Yiyen beni geçmiş vaziyette. Boynuz kulağı geçer hesabı. 

Asla geriye dönmek istemedim.

Kafamı kurcalayan asıl şey birini nasıl ağlatmamış olabileceğim değil, şu anda nasıl bu halde olabildiğim. Bunu size şöyle açıklayabilirim. Mesela 2 sene önce, İşsiz'le birlikteyken dünyanın en mutlu insanıydım. Beni zor durumda bırakmadan her türlü minik sürprizi yapan, beni her saniye düşünen, merak eden ama asla sınırlarını aşmayan bir çocuktu. Mesela bir gece canım dondurma çekmişti ama evde kalmamıştı. O zamanlar dersaneye gidiyorum, bir baktım ertesi sabah elinde dondurma, dersanenin kapısında bekliyor. Böyle bir çocuğu niye bıraktığımı sorgulayacaksınız büyük ihtimalle ama o da başlı başlına kocaman bir hikaye. Sırası gelecek. Onu bıraktığımda İşsiz müthiş bir yıkım yaşadı, korkunç günler geçirdi, aylarca atlatamadı. Ben sadece 2 gün ağladım, 1 hafta üzüldüm, sonra bitti her şey. 

Mesela Sportif vardı geçen sene. O da müthiş aşıktı. O kadar aşıktı ki kendi en yakın arkadaşıyla yakın olduğum için kıyameti koparmıştı. O yüzden ayrılmıştık hatta. Kalbimi çok kırmıştı, beni korkunç şeylerle suçlamıştı, korkunç şeyler söylemişti. Bizi barıştırmaya çalışan o malum en yakın arkadaşı olmuştu ama ben reddetmiştim. Sonuç: Her fırsatta hala mesaj atıp barışmak istediğini söylüyor periyodik olarak. Hala acı çekiyor, hala pişman ama ben olayları 2 haftada atlatıp özüme dönmüştüm.

Ya da Saftirik vardı. Saftirik'ten ayrılmamın dramatikliğini anlatmıştım. Sonrası sıfır acı çekme, anında kendimi kızların yanına atıp günler sonra ilk kez adam gibi kahkaha atmamla devam etmişti. Saftirik'ten sonra hiç acı çekmedim. Bir gün bile "Keşke barışsak." diye düşünmedim. Her gördüğümde halini hatrını sordum ama asla eskiye dönmek istemedim. 

Onun yaşaması gereken pislikleri ben yaşıyorum.

Her ilişkimden büyük bir rahatlamayla çıkmışken, Çirkin'den sonra hala bu kadar kötü durumda olmam normal mi? Göz altlarımın her sabah bir ton daha koyulaşıyor olması? Telefonumun her çalışında yerimden sıçramam? Soya soslu tavuğun bile bana onu hatırlatması? Spor salonundaki her saniyenin bana işkence gibi gelmesi? Calf çalışmam gerektiğini söylerdi hep. Sırf onun yüzünden Calf dışında her şeye çalışıyorum ama Calf, asla. Spor salonunda ağlayan kadın olmak istemiyorum çünkü.

Bazı günler o saçma rüyalardan uyanmak istemiyorum çünkü ona ulaşabildiğim tek yer rüyalarım. Dokunabiliyorum, koklayabiliyorum, hissedebiliyorum. Aylardır uğruna ağladığım her şeyi o rüyalarda yapabiliyorum. Yemekten sonra çıkan salak göbeğimi sevebilen bir adamla birlikte olmayı özlüyorum ben. Ya da bütün gün su içmediğimi bildiği için akşamları bana bardak bardak su içiren o adamı. Ya da tokalarımı, güneş gözlüğümü saklayıp sonraki gün beni bir daha görmek için bahaneler yaratan adamı. Mutfak dolaplarında ilaçlarımı bırakabildiğim, sırf onun gibi kokayım diye üstündeki tişörtü çıkarttırıp giydiğim, ders çalışırken benimle konuşamayacak olsa bile elime bir kitap tutuşturup beni oyalayan ve saatlerini benimle aynı odada geçirmek için can atan o adamı özledim. 

Kızgın haliyle bile sevdiğim o adam, benim özlediğim her şeyi yalanların içince yüzerek yaşatmış oysa bana. Gözünü bile kırpmadan, ardını düşünmeden söylediği yalanlar beni bu hale getiren şeyler aslında. Onun çekmesi gereken acıyı ben çekiyorum, onun akıtması gereken gözyaşlarını ben akıtıyorum, onun yaşaması gereken pislikleri ben yaşıyorum. O mutlu.


Ama bir sabah uyandığımda artık acı çeken ben olmayacağım. O güne kadar da her gözyaşım, zamanında açamadığım gözlerim yüzünden aksın.
S.